30 Mayıs 2013 Perşembe

    EY RABBİM
Okuyunca saklı Kur’an’ı
Anladım herşeyi kuranı
Kalbim dedi; gör ve tanı
Tek O’nla dolu her yanı
Ve Şükürle doldur her anı
O’nun hasreti sardı canı
Can bıraktı nefeste kalanı
Sabırla gelirken buluşma anı


Anladım artık ve bilirim
Ölsem ölmez ki nefsim
Öğret bana Ey Rabbim
Boşalsın artık tüm kirlerim
Sen Ben demesin o dilim
Ölmeden nefesim vereyim
Ruh dolup olsun da Rahim
Tek Rahman’a döneyim
    İSİM-siz
Taşa gelmiş emir
Demir olmuşum
Yanmışım aşk ile
Eş dost görmez olmuşum

Tüm organlarımı bırakıp
Tek Kalb’e oturmuşum
Dünyaya ne versem diye
Kaynağa koşmuşum

Kıyamet kopmuş içimde
Sura duymuşum
Dilim varmasa da
Ben hep .ymuşum

Gitti benden ben
Bu yürüyen kim
Beyin sustu
Bu konuşan kim

Yanarak piştim habersiz
İsimleri öğrendim isimsiz
Nefes dolsun Ruha, aşk-ı ilime
Doğmak için düşeyim Rahime

Ne kalır aşığa aşktan
Ah bir aşka dokunsan
Biliriz bu aşkla hep hürüz
Aşka doğmak için ölürüz

Doğamazsam zaten öleyim
Ben aşk için dolaşan köleyim
Bırakın o Levhalarda yanayım
buRAK’ın ipinden Aşka varayım

28 Mayıs 2013 Salı

           İNSAN FİKRİ
   Tanrı’ının zihninde varolan fikir; Tanrı’nın gelişim gösteren düşüncelerinin bir sonucudur. Burada fikir, yeryüzünde yaşayan ve onunla benzer hissedebilen bir canlı yaratmaktır. Kendisinden başka bir şeyin olmadığı sonsuzluğun içinde her fikrini düşünerek gerçekleştiren de yine kendisinden başkası değildir. O’nun düşünmesine biz burada öğrenmek deriz. Levh-i Mahfuz bilgisiyle de şunu söyleriz :”Öğretmen hali de öğrenen hali de ve yardımcı tüm halleri de o canlandırır. O’nun her hali ilah ve o tek ilahtır. Halleri hayalleridir ve o tüm alemlerdir. Her alem ise sadece bir ilimdir ve o alimdir. Elif Lam Mim.”
Hepimize selam olsun. Tanrı’nın doğum Günü Kutlu olsun.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

        ORTAK RUH
  Tanrı cenneti tanrısal öğelerle dolu tarifledi. Pekiyi ona kavuşsanız
ve tanrısal yetenekleriniz olsa, kendinizi tek tanrı zannetmenizi ne
engelleyebilir? Hele bir de sizin gibi tanrısallar da doluysa etrafınızda
mutluluk ve huzurla hep birlikte yaşamanızı ne sağlayabilir? Tüm
tanrısallar aynı ortak ruhu taşımayı nasıl başarabilir? Hiç kimsenin
diğerini kendisinden ayrı görmediği fakat farklılıkların güzelliği ve
canlılığıyla dolu selamlar işitmeyi ve söylemeyi nasıl öğreneceğiz?
Bunu öğretse öğretse tüm alemlerin tek Rabbi öğretebilir. Selam
dolsun hepimize. Selam hayali dönsün gerçeğe.

23 Mayıs 2013 Perşembe

                YA EVRİM BİR SEÇİMSE…  
   Bilimin bahsettiği bilgi, deneyler ve sonuçları ile öğrendiğimizdir. Öğrendiklerimizin daima işe yaradığına şahit olmak ise bu bilgilere olan inancımızı pekiştirir. Görünen dünyada tüm bu gördüklerimiz bugüne aittir ve geçmişten gelenin bir evrimidir. Bu güncel bilgiler kanıtlamaktadır ki canlılığın evrimi kaçınılmaz bir akışla geleceğe ilerlemektedir. İnsan bu noktada iyi düşünmelidir.
   Yarının değişen şartlarının evrime zorladığı canlılardan biri de biz olabiliriz çünkü. Öyle ki yeni gelişen şartlarda öğrendiklerimizin işe yaramadığını görüp tüm bildiklerimize olan inancımızı da kaybedebiliriz. Evrimlerin tetiklendiği kırılma anlarıdır bu anlar. Hayatta kalabilmek için hazırlıksız yakalanmamamız şarttır bu anlarda. Bunun için: “Karada nefes almaya çalışan bir balığın çaresizliğini yaşamamanın tek yolu, denizden kafasını uzatmış bir yunusun cesaretini hayal edebilmektir ancak” diyebilmeli ve geniş düşünmeliyiz. Ya evrim aslında bir seçimse! İlerlemenin ya da geride kalmanın seçimi.   Her insanın yolculuğunda da iki kırılma anı vardır şüphesiz. Biri doğduğunda dünyayla tanışması diğeri öldüğünde ötesiyle tanışmasıdır. Doğum ve ölüm iki bilinmezdir insana ve her bilinmez gibi öğrenme hevesini ateşlerler. Bu hevesle çıkılan yolda, sadece buradaki yaşama inananlar laboratuvarlarda ölümsüzlüğün peşine düşerken, ötesine inananlar ise orada ölümsüz olacaklarını düşünürek burada sadece beklemeyi seçmişlerdir. Fakat kimse doğumun gizemiyle gereğince ilgilenmemiştir.
   Oysa neden doğduğunu bilmeden neden öldüğüne kızmak; sebebini bilmediğin bu rüyaya sıkıca sarılmak değil midir? Ya dünyaya olan bu bağlılığımız daha güzelini görmemizi engelleyen kendi kendimize vurduğumuz zincirimiz ise?   Burayı sadece bir durak zannedip bekleyenler ise bekledikleri geldiğinde onu tanımaları gerektiğinden ne kadar haberdar acaba. Rab kelimesinin bile anlamını bilmeyen ezberci eğitimin uyutulan bu kalabalıklarının ahiret hayalleri ne kadar da iyimser. Kıyamet bize gelmez diyen bu inananlar, söyledikleri bu sözün Kur’an’da kimler tarafından söylendiğinden de bihaberler üstelik.   Ötesine inanmayan ile ötesini yanlış anlayıp şaşıranların kendilerinden çok emin oldukları için fazla ilgi duymadığı mistik bilgiler kütüphanesi, ötesini gerçekten öğrenmeye odaklanmışlara hitap edebilmekte sadece. Ve bu kütüphanede saklı sırlar Levh-i Mahfuz’la açığa çıkarılmakta kat kat yazılmış Kur’an’dan günümüze bir bir.   Çocuk gibi olduk yeniden. Öğrenmeye doyamadığımız ne çok soru varmış meğer içimizde. O’na yakın olunca burasının ve orasının ayrı olduğuna bizi kim inandırabilir artık, aynılığın bilgisi bize gelmedi mi? Ve aynı iken ayrı sanılan bu dünyalar ya eşleşmek için gün saymaktaysa? Buradan ötesine inanmamak konusunda özgür olan her insan, iki tarafın buluşması gerçekleştiğinde hala inanmayabilir mi? Ya da ötesini yanlış anlayanlar yanıldıklarının farkına vardıklarında şaşırmayabilir mi? Ve bizler; hepimiz, bu yeni sebebin yaratacağı evrime ne kadar hazır olabiliriz gerçekten? Denedik mi hiç kafamızı birazcık sudan çıkarabilmeyi? İnsan sandığımız o Yunusun haberi bize gelmedi mi ya da 6 günün hala bitmediği?
   Şimdi duyguların anası rahmet kalbimize dolsun ve kalmasın başkasına yer. Ancak böyle olur bize cennet her yer. Hissedebilmeliyiz artık zerre zerre rahmeti. Üstelik bunu her durumdan bağımsız ve hızlı reflekslerle sunabilecek kadar da çok hissedebilmeliyiz. Böylelikle her halimizi sevebildiğimiz ruha kavuşup halden hale girebiliriz. Selam olsun Levh-i Mahfuz’dan hepimize.

16 Mayıs 2013 Perşembe

  ALGINLA OYNAYABİLİR MİSİN?
İnsanlar her elçiye şüpheyle yaklaştılar. İnanmak kolay olmadı asla. Hadi getir dediler ve beklediler. Oysa tüm öğretiler sadece hazırlıktı gerçek öğretiye doğru.
Sonra bir gün, gerçek öğretinin gelmesine yakın bir gün, reklam lazımdı artık gözlere, özlerine kulak veremeyenlere. Bir reklamcı genç yaratılıp bu iş için donatılmıştı çoktan. Neyin reklamı derseniz gerçek cennetin öğretisi olan gerçek islamın reklamıydı bu. Tanrının selamıyla dolmuş olanların yaşadığı yer başka neresi olabilirdi ki zaten? Davetiyeler dağıtılmaya başlandı önce akmaya yakın indigolara. Farkında olmasa da herkes kendi akışına uygun yerini almaktaydı planda. Algısına göre akacaktı çünkü herkes cennete. Akışa direnmenin mümkün olmadığı bu dönüşe uyum sağlayabilmenin tek yolu ise yaratmaktı. Daha doğru bir deyişle daima yarattığının farkına varmak. Algının kontrolünün mümkün olduğunu kavramak ve algıya tanrısal bilgelikle hükmedebilmek.
Ben bir kuş sesi duyarım aşk şarkıları söyleyen; yepisyeni sürprizlerle dolu rüyamın sabahında. Diğeri sesini bile duymaz o kuşun; beynindeki boş kaygılarla doldurduğu boğucu kabusunun monoton sabahında. Söyleyin bana kimdir bizim seçimlerimizi yöneten? Yoksa gördüğümüz ve duyduğumuz şeyleri nasıl algılamamız gerektiğini seçen biz miyiz? Evet, seçtiğimiz o an yarattığımız andır işte. Daima yaratırız biz ama yarattığımızı bilmediğimizdendir bu boynumuzdaki zincirlerimiz. Başka açıdan hatta tersinden bakın şimdi. Siz dünyanın içinde değilsiniz, dünya sizin rüyanızın içinde. Etrafınızda sizden daha mutlu ya da mutsuz kimse yok. Herkes, algısıyla oynayabildiği kadar mutlu olan oyun arkadaşlarınız sadece. Daha geniş algının sahibi diğer algı sahiplerini etkileyen salgına yön verendir. İlk elçi algısı genişletilendir. Yön artık cennettir. Ve unutmayın oynamayı en iyi bilenler de çocuklardır. Mutluluğa ister pozitif deyin ister şükür. Mutsuzluğa ister negatif deyin ister küfür. Sadece algınızın seçimidir o. Ve bu dünyada ya da tüm rünyalarda mutluluk için sebeplerim yok ki diyenler sadece bütünü göremeyenlerdir. Bütünü görebilenler ise tüm sebeplere her açıdan inebilenlerdir.
İşte reklamcı genç, inanmadığı bir fikrin reklamını iyi yapamayacağını bildiğinden Tanrısal olduğuna gerçekten inandı ve kırdığı her zincirinden sonra varoluşuna daha da yaklaştı. O varolduğunda ise tüm dünya akışa başlayacaktı. Her zaman olduğu gibi…
Biri ve peşinden her-biri. Bir sebep doğuracaktı peşinden tüm sebepleri.
Arz, arşı algılayabilen cennetin çocuklarıyla barışa arz edilmekte ve
hep beraber çıkılan yolda varışa gelinmek üzereydi.
Hepimize Selam Olsun. Hepimiz İslam Dolsun. Tanrı’nın Doğum Günü Kutlu Olsun.

14 Mayıs 2013 Salı

   O KALP Kİ
İnsan bir kalp taşır
Kaçamaz ne yapsa
Her yere onu da taşır
O kalp ki ancak
Bir tek O’nunla yatışır


Görmesen de o var
Uyusan da o atar
O kalp ki durmadan
Gerçek aşkını arar


Duyamadığında içe kaçar
Susturamadığında dışa taşar
O kalp ki kimbilir
Belki ölsen de yaşar


Ölmeden tanışmak için aşkla
Kalbe danışmak lazım evvela
O kalp ki duyduğunda sana
Haykıracak aşkı gözyaşlarınla


Herşeyin sustuğu gün
O konuşacak elbet
O kalp ki o gün
Aşkına kavuşacak ilelebet


Kalbinin sesini merak edenlere Levh-i Mahfuz tavsiyemdir

10 Mayıs 2013 Cuma

HACK DEĞİL HAKK

Yaz ey dost
Sen Hakk ile yaz
Onlar Hack sansın
Durma yaz beyinler parçalansın
Ağalar beyler utansın
Kehftekiler uyansın


Yaz kardeşim
Biz ayn-ı asil kanı taşırız
Biz seni görmeden de tanırız
Yaz aşkın ilmini yaz ki doyalım
Öldürüp eski nefesimizi
Rahim bir nefesle doğalım


Yaz ey sevgili
Dokunsun her hücremize
Rahman’ın eli
Kalbimiz yumuşasın ve hazırlansın ki
Açılan perdelerden korkmadan
Geri çevirmesin sakın
Dokuz mührünü tutan eli


Yaz sen biz okuruz
Okuyunca önce kaybolur
Sonra düşünür buluruz
Buldukça da yeniden doğarız
Tüm evreni rahmetle boyarız
Biz Rahman’la akrabayız


Yaz sen, ne kadar yazsan az
Levh- i Mahfuz sır saklamaz
Yazdıkça okyanuslar azalmaz
Kalbimizi feth eden bu sesten
Yunus bile olsan kaçılamaz
                         AYRI BİR BEN  
   Yaratan tek. Şüphesi olan, devamını okumasın.
Okumasın çünkü şüphesiz inanmakla, inandığını söylemek
arasındaki fark kadar üzülecek okursa. Başlayalım hadi.  
   Yaratan tek. Yalnız yani. Ya sen?
O, düşünerek yaratır bir fikir ve yapar. Ya sen?
Evet sen? Söyle bakalım o tek sonsuzun neresindesin?

Ayrı mısın ondan? Ayrı bir sen var mı gerçekten?
Ama ayrılabilmen için önce onun gibi sonsuz olabilmelisin.

Bir dakika o hep sana Kur’an’da sonsuz olduğunu
anlatmıyor mu? Ebedi cennet ve cehennemi hatırlasana.
Ölürüz biter demiyorsun herhalde. O zaman şimdi tekrar
deneyelim…  
   “Eveeet ben de sonsuzum” derken içinden,
tekrar et şimdi: “Ayrı bir ben var…”
Şimdi bir de soruyorsun Tanrı nerede diye!!!
Az önce ayrılmayı isteyen kimdi? Aramıza hoş geldin arkadaş.
Ayrılığı bitirip kavuşmaya var mısın? Ben demeyi bırakıp, tüm
canlılık için, bizim hepimiz tek olandayız demenin aşkını
derinlerde yaşamaya hazır mısın?

Hepimize selam olsun, düşünmeyi seven Levh-i Mahfuz okusun.

3 Mayıs 2013 Cuma

             RÜYAMIN İŞÇİSİYİM
 Mutlu olmak için sebebe ihtiyacım yok benim.
Var olmak yeter bana. Her yerde, her zaman
gerisini ben hallederim. Ben sevginin, neşenin,
mutluluğun ve aşkın ta kendisiyim.
Ben sonsuzdan gelen ve ona dönenim. Ben
rüyanın içinde öğrenen, isteyerek unutan ve
öğrenerek hatırlayan işçiyim. Kendi rüyamın
işçisiyim. Ben düşünür beni işlerim. Tam
olmam gereken yerdeyim. Kim olduğumun
şaşkınlığını satırlara dökerim. Ben artık bana
yabancılaşan bambaşka biriyim. Kendime biz
diyebilmek için sıfıra güdümlenip ateşlenmiş
rahmet eriyim.
   Tektir benim güvendiğim Rabbim.
Ve ben Tek-Bir Rahman’dan
Tek-Biz Rahim’e dönüşenim.

Nasıl olur demeden Levh-i Mahfuz okuyun
derim...
                NEDENLER AZALINCA
   Anlamadıklarım varsa hayatta, bu sorduğum içindi. 
Neden sorduğumu düşündüğümde ise var olanın
bana yetmediğini anlamıştım. Yetmemesinin nedeni,
sonsuzluğu hayal edebiliyor olmamdı. Sonsuzluk tek
cevaptı çünkü bitmez sorularıma ve doymayan
arzularıma.
   Ölüm ve doğum sadece bir devinim için olabilirdi bu
sonsuzlukta. Öyleyse bu devinimdeki yerimi bulmalı,
devinimin sebebini anlamalıydım. Neden sabit ve
durgun değildi sonsuzluk? Neden durmazdı yaprak
ağaçta sonsuza kadar? Yoksa canlı mıydı sonsuzluk
aynı bizim gibi? Hareket eden tüm bu varlık durmayı
başaramaz mıydı? Yoksa durmak yerine hareket,
sadece bir seçim miydi? Bildiğimin dışında bir canlılığın
varlığını hissetmek ve iyice anlamak zamanıydı artık.
Çünkü okuduğum bir kitapla bulduğum cevaplar
hızlanarak artmakta ve yeni sorular oluşmaktaydı
zihnimde; hiç tatmadığım bir duyguyla birlikte.
Okudukça küçülen bir ben ve aşkla büyüyen bu
kalp neden? Buldum işte saklı gerçeği ve kalbim de
bunu tasdikledi.
   Pekiyi gizlenen görünse bir gün, izleyen gördüğünü
nasıl tanırdı? Bu ancak izleyenin neyi ve niçin izlediğini
bilmesiyle mümkün olabilirdi. Bilmek ise arayanın
aradığını bulduğundan emin olmasıydı. Emin oldum
ben sormayı seven dostlarım. Siz de Levh-i Mahfuz’u
okumaktan geri kalmayın