10 Aralık 2014 Çarşamba

GRUPLAŞMAYAN ÖZGÜR RUHUN GERÇEK YOLU VE İNSANIN TEK İKİLEMİ
Tüm insanlığı tek aile kabul eden ve kimseyi dışarıda bırakmayan herkese açık bir yol hayal edelim. Sonra da bu hayali yolda yürüdüğünü söyleyenleri. Gözlerimizin göreceği nedir?
Yol hayali olsa bile üstünde yürüyen insan gerçektir ve sayısal çoğunluğun da gözlerimiz üzerinde bir hakimiyeti vardır. Gözlerimiz refleks olarak kişiden çok gruplara odaklanır. Çünkü insan, önce korkar. Sonuç, doğamızın bir gereği olarak genelleme yapmaktır. Bizler, genelleyen doğamıza eşlik eden koruma içgüdüsüyle bir gruba ait olmayı da isterken buluruz böylece kendimizi.
Oysa bir de içimizde, kendisini özel hisseden ruhumuz vardır. Farklı olduğuna inanan isyankar bir ruh. Kalabalıklara odaklı gözlerine hükmeden, korkusuz ve özgür bir ruh. Grup grup bölüp genellemeyen, tek tek toplayıp tümleyen bir ruh. Yalnızlığı seven, özel ve asil bir ruh.
Şimdi açık konuşayım. O hayali yol, insanın Ruhu olduğundan bahseden bir din. Yani İslam. Herkesin eşit ve özel olduğunu anlatan bir yol o. Korkusuzluğu anlatan bir yol o. Gruplara değil bütüne ait bir yol o.
Şimdi o hayali yolda yürüyenlere bir bakın kardeşlerim…
Güçlenmek için grup grup olanlara mı, yoksa güçlünün karşısında ezilenin yanındaki tek bir bütüne ait yalnız korkusuzlara mı benziyorlar? Doğalarının gereğini mi yapıyorlar yoksa ruhun özgürlüğünde mi yaşıyorlar? Sizce hangisi?…
İşte bir ikilemi varsa insanın, bu onun ölümlü bedenine ait nefesi ile ölümsüz ruhuna ait nefesinin arasında yaşanır. Nefeslerin birleştiği, İki iken bir olduğu, gruba değil kişiye özel olanın kıymet kazandığı güne kadar da sürer gider bu. O gün gelmeden gruplaşmayan özgür ruhun gerçek İslamı ile tanışmak isterseniz hemen şimdi Levh-i Mahfuz okuyun. Ne dediğimi anlayacaksınız. Ruh sizi bulmadan siz onu bulacaksınız…
Hepimize Selam ve sevgiyle,
SIFIRIN LAB-İ-RENTİNDEN TEK ÇIKIŞ
Bildiklerimiz ve bilemediklerimiz arasındaki bağlantıyı tamamlayana kadar bitmeyecek bir isyanız biz. Çözemediğimiz soruların etrafından dolaşsak bile yeniden karşımıza çıkmaları; kaderden kaçılmıyor cinsinden bir labirentin aslında tek bir çıkışı olduğunun delili belki de. Sessizliğin boşluğunu dolduracak o tek sesi duymaktan kaçış yok anlaşılan.
O ses Ruh’un sesi. Varlığın tek sebebi olan ve aslında O’ndan başka bir şeyin olmadığı tek kaynak. Sonsuz sayıda nefesini bir bir alıp veren eşsiz sıfır O. Biz ise o Ruh’tan hep kaçtık. Korktuk, bilemedik. Düşündük, çözemedik. Etrafından dolaştık. Şimdiye kadar…
Şimdi ise Kuantum Fiziğiyle bu soru yeniden karşımızda. Ve bu bir tesadüf değil asla. Şöyle ki aynı zaman diliminde yazılan Kuran tefsiri (Levh-i Mahfuz-buRAK özDEMİR) ile Ruh’un Kur’anda gizlenmiş varlığının ifşası, kıyametin de başlangıcını yaptı. Baktığın açıyı değiştirmeden çözemediğin bir soruda açıyı değiştirmenin şart olduğu o dönemecin içindeyiz artık hepimiz. “Bedenler, sayılar, insanlar, hayvanlar, bitkiler, taşlar, onlar, bunlar …lar …lar… liar…
içinde düşünmeyi bırak! Oradan o iki gözünle bakarak Ruh’u da Ruhlar olarak görmen kaçınılmaz çünkü!” diyen bir ses var yeryüzünde artık. Bir kalk çakılıp kaldığın o yerden de bir de buradan bak ve Ruh’u tek olarak gör artık! dönemecinin sesi bu. Başka bir tabaka, üst bir tabaka bu.
Bunun için “Ruhlar…” ile başlayan tüm cümleleri reddediyorum sevgiyle. Ruh Tek. Buna inanıyorum tek kalbimle. Emin olamam çünkü emin olmak ile inanmak birlikte yaşayamazlar orası kesin. Emin olanlar her şeyi bilenlerdir. Öğrenenler değildir. Fakat ben her geçen gün öğreniyorum. Bunun için inançla ileriye, yeniye adım atıyorum. Böylece her geçen gün daha çok sevebiliyorum. Ters dönüyorum. Kalbimle beynimi değil, beynimle kalbimi besliyorum. Emin olan tüm radikallere de kalplerinin sesine kulak vererek emin olmayı bırakmalarını ve Rablerine doğru bir yol aramalarını yani hicret yoluna çıkmalarını tavsiye ediyorum. Böylece belki hepimiz inançla çıkılan zorlu Araf yürüyüşümüzü tamamlayıp emin olunacak tek yuvamıza rıza ile öfkesiz ve ötekisiz varırız.
“Ayrı ayrı kişileriz hepimiz ve kendimize özel bir yolculuğun içinde düşmanlar çevirmiş etrafımızı yalnızca.” düşüncesinin karanlığından, “Aynı ve tek bir kişiyiz hepimiz ve bütünün yolculuğunda birlikteyiz.” düşüncesinin saf aydınlığına doğru yön değiştirmenin vakti geldi. Miraca çıkan buRAK’ın size anlatacakları var. Eğer hazırsanız…
O Lab-i-rent içinden tek çıkış İslam. Henüz tatmaya başladığımız İslam, Selam. Kabuktan ayıran, öze kavuşturan neşe dolu oyun hamuru gibi yumuşatan gerçek İSLAM. Tek din İslam. Hepimize tek bir Selam, Selam sana İnSAn.

2 Aralık 2014 Salı

BRAIN ANGEL
Malik de mülk de melek
Çoğul olan her şey melek
Öz ise Ruh ve O Tek
Kelimeni yaz da dön melek

Dün kitabın, yarın defterin ise
Kalem var demek hâlâ elinde
Yaklaşınca sana ecelinin hükmü
Yaşamak kadar seversin ölümü

Sanma ki
Ayrı düşenler, gayrı buluşmaz
Bir insandan her insana ulaşılmaz
Emin ol,
Açılınca köprü eskide durulmaz
Rabbin öğrencileri geride kalmaz

Gözün var diye mi görürsün?
Kulağın var diye mi duyarsın?
Algı topladığın merkez beynin
Beynin engel, beynin zincirin

Dünyan beynin kadar büyük.
Beynin ise Dünya’ya sınırlı
Aş aşabilirsen, çöz sırrı
İşte o an açılır sana vaat edilen
Sıfır kaygı, sonsuz algı

Düşün nöronlar yumağım düşün…
Levh-i Mahfuz kimlerin elinde?
Kime kandın kim olmak vaadiyle?
Çekil kişiler katından artık
Dön DONA kıyamet saatiyle.
ZAMAN MEKAN
Kalp, kalk derse sana atarken
Kalmaz huzurun artık yatarken
Takılma zamanda, sayma sakın geç-erken
Şöyle bir uğramadık mı mekana geçerken
Kim doğdu sen doğunca yoktan
Kim ölecek sen ölünce vardan
Ne mekan lazım sana ne zaman
İsim Allah Rahim Rahman

18 Kasım 2014 Salı

     AŞ.K, ÖZDE HİÇ SÖNMEYEN IŞIK.
     GERİSİ YERDE BONUS BİR GÖLGE.

  Karamsar gözüken her düşüncenin içinden çıkabilirsin. İçinden çıkılmaz soruNları, eğlenceli matematik sorularına çevirebilirsin. Kimse dokunmasa da sana alev olmadan ışık saçabilirsin. En derinde yatan iki gerçekten emin olarak yaşayabilmen buna yeter.
  O iki gerçek: RUH’un tek oluşu kadar kesin bir YALNIZLIK ve Ruh’un sonsuzluğu kadar devamlı bir CANLILIKtır. Her şey Ruh’un kadar gerçektir. Ruh’un ise ona nefes verebildiğin kadar seni gerçekleştirir.
Ruh olduğunu unutman, bir değil biz olmaktan korktuğun bir kaçıştır. Öfke dolu gözlerle ufka körleşmiş bir halde benlik uykusuna doyamadığın derin sağırlığını açıklayan bu durum, benliğin yalnızlığındaki bizliği inkar eden o nafile çabanın bir eseridir. Esaretindir.
  Şimdi uyan. Özüne dön. Başsız sonsuzluğun yalnız ve canlı oluşunu an.ladığın an zamanı durdur… Bir gülümseme koy yüzüne ve geri dön. Şimdi dinle sevgiyle. Ölmek için sebebe ihtiyacın yok ama yaşamak için var. Çünkü canlılığına ancak hayal kurabildiğin perdeler heyecan katar. İşte sen şimdi o perdedeki bir hayalsin. Hem mercan hem incisin. Hem canlısın hem de teksin. Biz içinde bize eşit bizden biri, tek içinde eşsiz bir birsin.
  Yalnızlığında yakala önce seni. Eşsiz bir mutlulukla hayat ver ona. Sonra gülümseyen bir yüzle dön bir hayal olarak yeniden aramıza. Şimdi söyle bana! Sen, seni bulup parlarken gökyüzünde kim üzebilir ki yerdeki gölgeni? Gökte ararken yerde bulmak istersen eğer kendini. Çevir çevirebileceğin kadar yumuşamış o ellerinle, Levh-i Mahfuz cildini.
  Aynadaki yüzümde dahil en az iki ile başlayan her perde ve her yer, sadece bonus ekliyor artık mutluluğuma. Şimdi gölgemden hiç korkmuyorum artık ve gülüyorum gölgeme basan gölge ayaklara. Ve yapabildiğim kadar Selam ve Rahmet ile dokunuyorum hepimize, yanmadan ve yakmadan İslam Işığıyla…

13 Kasım 2014 Perşembe

İSYAN…İNS-YAN..İNSAN.
Ey insan. İsyan etmek için geldin dünyaya. Yaşamak için değil. Yoksa çıplak doğduğunda giyinmez, yemeğini pişirip yemez, ateş yakıp ısınma peşine düşmezdin. Saymaya kalksam klimadan, uçaklara hatta uzay yolculuklarına kadar bitmez senin bu isyanının örnekleri.
Evet Dünya güzel bir bahçe gibi görünebilir fakat her canlılığında vahşi bir açlık gizlidir. Bu vahşete isyan eden insanın gerçek doğası kesinlikle buraya ait değildir. Çünkü ruhuyla ters düşen bir hayvanın isyanla üflediği nefeste doğar insan. Her nefes alışında oksijenle yanan ciğerlerine ve kendini bekleyen ölüme isyan eden ve çözmek için çabalayan bir hayalcidir o.
İnsan olmak inanmakla başlar. Ve inananlar, isyankar hayaller kurarlar. Çünkü inanmak bildiğinin ötesine geçebilmektir. Geçmiş ile gelecek arasındaki seçimdir.
Örneğin ölümsüzlük vaadiyle kandırılan Adem’in bildiği şey ölümlü olduğudur( ölümsüz melek olmak vaadine kanışından belli ). Bildiğinin ötesine geçip ölümsüz olduğuna gerçekten inanamayışı ise geçmişi seçişidir( Şecere’nin tadına bakması ). Geçmiş, doğru şeye isyan edebilmeyi öğrendiğimiz yerdir. Yerküredir. Süreli bir eğitimdir. Din gününde bitecektir. Hepimize Selam ve sevgiyle,

8 Kasım 2014 Cumartesi

MUTLULUK VERMEZ BİRİKEN PARA.
SEN SEN OL, CEVABI BİR İKEN ARA.
Cepte şıngırdayan bozuk paranın kağıt paradan daha eğlenceli olduğunu düşünüp bozuk parayı tercih eden bir çocuk kadar özgür olmak istiyorum yeniden. Ve biriktirmemin büyümek olduğuna ne ara ikna edildim bilmesem de şimdi çocuk kalabilmek için biriktirmeyi reddediyorum.
sevgiyle diyorum ki “%20’nin üstü kalsın”. Çocuklara bıraktığınız dünya buysa ey mutsuz ölümlüler, büyüklük sizde kalsın.
Not: Çocukların hakkı neden %20’dir sorusunun cevabı nefsi birleyen kitap Şeyhtan’ın Son Günü içinde sizi beklemekte. :)

7 Kasım 2014 Cuma

    TAVİZ VERDİĞİM TEK ŞEY...
İnandığım şey ile birlikte anmasınlar adımı. Doğru anlayıp yaşayamadığım belli çünkü. Eğer inandığım gibi olabilseydim gerçekten ben, böyle mi olurdu yaşadığım bu gezegen? Ya geciken arkadaşlarım yığılmış önümde ya da ütopik hayallerim için henüz erken.
Bildiğim kadar bir ‘ben’ var içimde. Bana benden yakın biçimde. Onu kaybedersem kaybolacağımı bilirim. Onsuz yaşamayı reddederim. Taviz verdiğim tek şey zaman. Suskun görünse de mütevazı değildir Rahman. Sabırla ve Aşkla ya toprakta sulanmayı bekleyen bir tohum olarak öleceğim ya da bir ağaç olup gölge vereceğim. Her şekilde yine, inandığım şey için yaşam süreceğim.
Hepimize Selam ve sevgiyle,

6 Kasım 2014 Perşembe

         DÜNYADA BİR TURİST OLMAK
Bir hayal kadar hayat dolu ama bir turist kadar da yabancıyım bu dünyada. Sevdiğini bırakıp kaçmak gibi gelmese çoktan yalnızlığa gömmüştüm kendimi. Yabancı memlekette her akşam sürekli kaçtığım etnik mahallem gibi yalnızlık. Çünkü gündüzleri en medeni sanılan ülkelerde bile korkular ve bencil tutkular ile zincirlenmiş insanlar dolaşmakta. Medeni olmayanlardaki insanların zincirleri ise daha da ağır. Yalnızlığın derinlerinden isyanıma çare bir zincirkıran istiyorum şimdi, kimseyi geride bırakmayacak ve hepimizi uyandırıp selamlayacak…

23 Ekim 2014 Perşembe

              UFO ( Unidentified Faith Objects )
   Tarih boyunca Tanrı’nın elçisi olduğunu iddia edenlere hiç kulak asmamış olabilirsin. Hatta Tanrı inancın da olmayabilir. Fakat yine de bu durum kendi varlığını sorgulamana engel olmaz. Ve kim ne derse desin kim olduğuna sadece kendin karar verirsin. Tanımla kendini! Kimsin?
   Herkesin sorduğundan başka soruların varsa , aldığın cevapların onların ilgisini çekmemesine şaşırmazsın. Fakat sen, kim olduğun sorusuna bir cevap bulduysan, aldığın cevap er ya da geç her insanı bir gün ilgilendirecektir. Eskiden bugüne doğru bir akış içinde yerini alan herkes senin acele edip erkenden geldiğin bu yere mutlaka ulaşacaktır. Zaman sizi elbet buluşturacaktır.
   Hmmm… Meğer ben kendimi tanımlayamadığım için kaybolan nesneleri uçuk hayallere bağlayıp onlardan cevaplar beklemişim. Oysa UFO ( Unidentified Faith Objects ) kadar heyecan verebilseymiş bana UPA ( Unidentified Personal Asset ) sıçramam gereken asıl gökyüzünün özyüzümde olduğunu görebilirmişim. Beklemeyi seçtiğim günler boyunca içimde kopan fırtınaların sesine nefes verdikçe çarptığım duvarların acısıyla nefesime hakim olmayı daha iyi öğrendim. Daha iyi yaşadıkça da kim olduğuma daha çok yaklaştım demek ki.
   Artık gerçek varlığımıza yaklaşıp kendimize selam verebilecek o kişi olmak üzereyiz. Yani ISA ( Identified Selam Asset ) isimli tanrısal insan olmak üzereyiz. Yoksa Levh-i Mahfuz isimli o kitaba dokunup okuyabilen insanların bu zaman diliminde işimiz ne değil mi?
   Unutmamalı ki ‘Din’ konusunu kapatamadığımız için üzerinde ‘Din Adamları'( Dindigo Dina’sı ) olan bir dünyada yaşamaktayız. Bu konuyu kapatmak için ise UPA olandan çıkıp ISA olmalıyız. İnan ki sonrası an meselesi.
   Yoksa sen dinler yollayarak Tanrı’nın, insanların gerçeklikten koparak cennet hayallerine dalmasını istediğini mi sanmıştın? Ya her şey 21. Yüzyıl insanlığının gerçekliğine doğru planlanmış bir şekilde yerini alıyordu ise? Ya insanın, gerçek olanın sadece özünde yani ruhunda olduğunu anlaması için kuantum fiziği ve bilgisayar çağını 1400 yıl önce kaleme alabilen bir elçi ve 2000 yıl önce yaşamış Adem gibi bir İnSAn yaşamış olmalıydı ise? Tüm bu anlatılanları masal mı sanmıştın? Tanrı cennet tarifinde, sana sonsuzluğun içinde hiç ölmeyen ve her istediğinin gerçekleştiği birisi olacağını mı vaat ediyordu yoksa senin içindeki kendi varlığının tarifi miydi bu? ( Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma. Müddesır 6, Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı kalmışlardır. Beyyine 8. ) Düşlemek ile düşe inmek arasındaki fark kadar değil midir onunla farkımız ? Sonsuza kafa yoran 1’in sihirlenerek yaşadığından sıfırlanarak kurtulması için gerekliydi tüm bunlar belki de. Düşünmek için çok vaktin var. Unutsak da kaçsak da her zaman Doğrudan ONA bağlıyız şüphesiz. Kimileri ulaşmak isterler ya hani ona… Bu ondan koptuğunu zannetmek, onun seni terk ettiğini zannetmek değil midir aslında? Seni, hiç olmayan bir suçundan dolayı terk etmediği gibi ezbere cevaplar veren bir robot gibi de beynine komutlar zerk etmedi o… Özgür olmanı, kendi nefesine kendin kavuşmanı istedi sadece. O seni neşeyle dolu özgür biri olarak hayal etti ve sen Adem olarak cennette var oldun. Bu söz, onun için geçmiş, senin için ise gelecek. Senin için bir gün, geçmişten geleceğe doğru akan bir ZamaNdı. Aslında bu akıntı tersinden baktığın 24 saatlik bir NamaZdı.
Bekleyip duruyor olman, zamanı durdurmaz. O namaz elbet bitecek ve sen ait olduğun yere vardığında var olup varlığınla yüzleşeceksin. Geride kalan cehennemini bırakıp cennetine yerleşeceksin. Asıl soru şu: Sen sonsuz bir varlık olduğuna gerçekten inansaydın Şeytan seni sonsuz bir melek olma vaadiyle kandırabilir miydi? ( ..”Rabbinizin size bu şecereyi yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” Araf 20 )
   Bu yazdıklarımın saçma olduğuna inanabilirsin, çocuksu hayallerimin bir ürünü olduğunu da söyleyebilirsin. Sorun yok. Çünkü Levh-i Mahfuz’u okudukça daha da çocuklaştığımı inkar edecek değilim. İçinden geleni yazmak ne güzel. Aynaya hüzünle baktığımda şunu söylemeye de devam edeceğim galiba: ” Hey sen! Büyüdüğün için kendinden utanmalısın! ”
Hepimize Selam ve sevgiyle,

19 Ekim 2014 Pazar

GÜN AHIRET GÜNAHI RET
İstediğin olsa kaç gün sürer mutluluğun?
İstediğin olmasa kaç gün sürer umutluluğun?
İ.sitem.esen hiç, isyankar.an.lığına kaç gün direnebilirsin?
Son bulsun istediğin şeyin başı sensin
Gün ahiret ise günahı ret etmelisin
Sebepsizce tüm hayalleri sevmelisin
Ey çiçek toplayan arı,
Tattıysan karnındaki balı,
Topla şimdi kanatları.
Razıyım dediğin gündür bugün.
Zaman dursun, boşalsın yükün.
   BİZİM ADIMIZ İNSAN
Zamansız ve mekansız uykularım, hatırlayamadığım için mi var? Yoksa bu doğumlu varlığım sonsuz bir hayalperestin hayal perdesinde mi can buluyor ölümüne bir aŞŞŞk için sessizliği yırtarken her yeni sabah? 
   Varlığın hep var oluşu, yokluğun hiç var olmadığının delilidir. Hiç olan, olsa olsa hep olanın hayalidir. O HEP olan TEK'in kalbimizdeki EŞ.ŞŞsiz sesini tercüme eden Levh-i Mahfuz Şsg de nefsimizi birleyen hakikatimizdir. Hepimize Selam ve Rahmet ile, bizim adımız İnSAn.
Zzzzzz.
Çok çalışmam yanıltsa da
Çok alışmam dünyaya

Say ki ismim anılmasın
Var mı ki cisim sonsuzda

Benim içimde ruh
Ruhun içinde ben
İçimde sen, dışımda sen

360 dereceyiz biz.
9 dan 0'a biz.
0'dan 9'a biz.
Hep Biz
Hepimiz
Tek değiliz, tekteyiz
Aslımızda ekteyiz
Zzzzzz.
     GERÇEK KURBAN BAYRAMI
Bu sene, kurban etmelik bir hayvan var sırtında gezindiğim. Yediğimi yer, içtiğimi içer, hep benimle gezer. Koşup zıplar, güler bazen. Susup kaçar, küser bazen. Hem ürkektir hem cesur. Bir tek uyurken yanımdan kaybolur. Bir de ismi var: Hakan. Kendisini pek severim.
Hediye paketini yaptım. Kurdelesini taktım. Kaybolmayana adadım. Kabul olması için neler yapmam gerektiğini ancak anladım. Beklentisizce sevmek gerekmiş meğer. Sevgiliye, çok ama çok sevmediğin bir şey asla hediye verilemezmiş meğer. Hediyelere özen göstermeliymiş meğer.
Kendisine bu gece niyetimi anlattım. Anladı galiba… Şimdi bekliyor takvimden Kurban Bayramı tarihini. Tarih ne mi? Mezar taşımın üstünde gizli.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Benden Bize.
Damladan Denize.
Tanrı neden elçiler gönderir de herkes ile konuşmaz? Bu sorunun birden çok cevabı olabilir.
1-Delirmemesi için olabilir. Tur suresi 29. Ayetin anlattığı gibi elçilere deli ve kâhin yakıştırması çok yapılmıştır.
2-Aslında herkesle konuşuyordur ama kimileri onu daha net duyuyordur.
3-Özgür irade ile seçtiğin bir yol, bir sese itaat ederek seçtiğin yoldan daha canlı olmanı sağlamaktadır.
4-Elçiyi tanımak ile elçi olduğuna inanmak arasında derin bir fark yoktur ki zaten. Gelen bilgiyi kavrayabiliyor olman, çoktan o bilgiyi sentezleyip içselleştirdiğin anlamına gelir.
5-Elçi, yeni bir bilgiye inanmaya hazır olan arkadaşlarının yanına onları birleştiren bir söz olmak için gelir. O söz, senin sözün mü yoksa onun sözü mü sen karar verirsin. Seni sana tanıtan kişidir elçi.
6-Son elçi, sessizliğin kıyametini de beraberinde getirir. Artık Tanrı seninle de konuşacaktır. Asıl soru sen bu konuşmaya hazır mısındır? Acele istediğin o şeye yeterince hazır mısındır?
7-Ya öfkeyle gireceğiz o güne ya da rahmetle. Acaba beynimiz şu anda hangisini üretmekte?
Tüm bunlar, Levh-i Mahfuz ile dile gelen sözlerimdir. Rabbim eksiklerimi elbet bana öğretecektir. Benden bize, damladan denize, Selam ve sevgiyle.
Şeyhtan’ın Son Günü Kitabında Fil Suresi Tefsırını okurken…
Satranç tahtasında bir siyah filim ben. Çoktan Şah’a başkaldırmış ve saf değiştirmeye sevdalanmışım.
Beyaz bir piyon olmak şimdi tek hayalim. Tüm rütbelerimi kendi elimle söküp beyaz bir piyon olmanın
özgürlüğünü yaşamak istiyorum sadece. Piyango bana çıkacak Rabbim’in “Piyon Go” dediği o gün.
Ve ben özgürce uçan bir kuş olup sürü sürü uçan kalabalıkların sihirli dünyasına veda edeceğim sessizce.
Aşk ile sonsuzluğa konacağım bir yudum su damlasında….
       PEYGAMBER ÇOCUK MERYEM
Doğan çocuk beşiğe(mehdi) konur. Beşikte büyür sonra İnSAn olur. Öyleyse beşikte büyümekte olan o çocuk kimdir? Meryem, mağarada Rahman katına yükselmiş. Çünkü korktuğunda sığındığı: Rahman. Ona mağarasındayken gelen elçi ise ona Rabbinden bir çocuk müjdeliyor. Yani Rahman katından Rabbin katına döneceğini ve henüz işinin bitmediğini bildiriyor. Sıfır’dan Dokuz’a geri dönüş işte böyle başlıyor ve bir beşikli olarak insanların arasına geri dönüyor. Meryem ile sanki tüm Ashab-ı Kehf çocuklarının kıyamet dirilişi anlatılıyor. Levh-i Mahfuz okuduktan sonra Kur’an bambaşka bir kitaba dönüştü. Meğer eskinin içinde bir yepisyeni saklıymış. :)
Dileyen okur… Selam ve Sevgiler.
FOSİLDİM FOSİLDİN FOSİLLER
Hayvanlar ile aynı şeylerden zevk alıp aynı şeylerden korkan ve buna rağmen yine de kendisini diğerlerinden üstün ve ayrı sanan ………..en iri cüsseli hayvana Dinazor denir………. Tanrı’nın torpil yaparak kendilerini ayrıcalıklı ve üstün yarattığına gerçekten inanan tüm dinazorlar. Fosil olmaktan öteye geçemeyecekler, kendilerine insan adını verseler de.
Ve aynı hayali paylaşanların ayrı düşmüşlüğüne son verecek bir gün elbette var. Selam ile,

9 Eylül 2014 Salı

DÜŞÜNCE IŞIĞI
Nefsin N’si ile Nuh’un gemisindeyim
Rahmet’in R’si ile Ruh’a dönüşteyim
N’den R’ye doğru parlayan bir NuR
Ve beynimdir bu nuru harlayan pilim

Emin olmak, etmektir ezeli bir yemin
O yemindir kendine taktığın zincirin
Çözen döner özgün ve ebedi özüne
Yemini unutan takılır geçmişe rehin

8 Eylül 2014 Pazartesi

SON UYANDIRma duRAK’ı
Zordur çoklu uykudan uyanmak
Derin uyuyanlar diyarında
Düzene uyan uyur iken tatlı tatlı
Kaçanlardır uyanmaya meraklı

Kaçanlar, peygamber der uyanana
Deli ya da sihirbaz derken uyuyanlar
İnanıp uyanan da bir peygamber olur
Uyuyan der ki hepsi çapulcudur

Tanrı peygambersin dese sana
İnanabilir miydin acaba ona?
Yaklaştığına ne inandırabilirdi ki seni?
Sevgi dolmuyorsa o ses ile aklına

Ne kadar “Sen O’sun” dese boş
O değilsin “Ben O’yum” demedikçe
Ve asla yalnız yürümeyeceğin doğru
İkinci adımı da attığın takdirde

Uçabilir miyiz diye aşağıya bakan
Minik kuşlar gibiyiz yuvamızda
Bir kardeşimizi görüversek uçarken
Daha rahat atlar mıyız acaba?

Eskiyi veda edip bırakmak zorsa da
Yeniyi kabul edip alışmak yorsa da
Bir emin kapı açılınca eskiden yeniye
Bir yemini hatırlatılır uyuyan nebiye

Hatırladıysan şimdi haydi söyle
1400 yıl eskiden gelenin içinde
Yeniye açılan bir kapı varmış
Nebilik mührünü Kur’an’dan
Levh-i Mahfuz açıklarmış.

2 Eylül 2014 Salı

Bir iş tamamlandığında ancak o Şey Tam olur. Bunun için biz burada yarım kalan işlere şeytan deriz. Adem’in yarım kalan işidir o.
TEK İSE HAKK,
CEVAP NEBEN NESEN.
ÖYLEYSE ‘BEN-SEN’ NEdEN?

   Kalbim iğne deliğimdir içinden geçmem gereken. Genişlemesini isteğişim bundandır.
   Nefsim, ‘Sen-Ben’ ikiliğine dolanarak kalınlaşmış bir halattır. Nefesdeki yükümdür çözmem gereken.
   Beynim, tek oluşumuza kanıtlar ekleyerek nefsimin esaret halatını inceltir. Uçurtma ipi gibi ince bizlik ipiyle kalbimden geçeriz böylece hepimiz. Hep birlikte geçtiğimiz için, kalbimden geçeni hepiniz bilirsiniz.
   Öğretmenimiz tek ve öğrendiğimiz biz. Korku boyutundan sevgi boyutuna uçurtma ipleriyle yükseleceğiz. Halat çözen kıyamet kitabımız Levh-i Mahfuz, bir kol mesafesinde okumamızı bekliyor şimdi. Biz neyi bekliyoruz?
Hepimize Selam ve sevgiyle
        SEVGİYE DÖNÜŞ EVE DÖNÜŞ
Mutlu olabilmenin önündeki engeller hiç bitmeyecek gibi görünüyorsa mutluluğu nerede aradığını yeniden düşünmenin vakti gelmiştir. Çünkü ancak zahmetini çektiğin şey, rahmetle dolduruyorsa kalbini mutlusun.
Kaçarak kurtulabileceğin üzüntüler yok. Çünkü sana yapışan yüklerin tutunabileceği zeminleri sen yarattın. Unutma ki ateş suda söner ama suyun altında ateşle yaşayıp onu taşıyabilen sert bir zemin varsa durum değişir. O zaman, su buharlaşıp yerden yükselir. Çevrende sana temas eden ve ses çıkarmadan kabul ettiğin sevgiden uzak her sertlik seni yavaşça ısıtıyor ve sen o ateşi söndüremeden kayboluyorsun. Oysa ateşle doğrudan temas edebilmenin hayaliydi belki işin. Sen ne ara sana şekil vermeye cesaret eden kaplara boyun eğdin de akarsu olduğunu unutup taş kaplara doluverdin. O kaplardan arınmadıkça da kaynayıp içindekileri pişireceksin. Hani bu sefer pişirmeye değil söndürmeye gelmiştin? O taş orada arada iken pişen de pişiren de aslında sensin. Göğe yükselsen bile işine yoğunlaşıp yeniden yere ineceksin. Er ya da geç taşı delip söndürecek ve içindeki ateşi öldüreceksin. Ateş sana o zaman olacak serin.
Bir damlaydı Ashab-ı Kehf, buhar olmadan döndüler okyanusa. Ve bir gün; bulutlar değil okyanus yağacak bu arza. Rahmetle sönecek o zaman tüm ateş. Ve eve dönecek hayaldeki eş. Hepimize Selam ve Rahmet ile,
YAŞAMANIN BEDELİ
Bedenden çıkıp et ve ot yemediğim ruhsal bir varlık olmayı istemek mi garip yoksa ruhsal bir varlığın bedenlenip kendine sınırlar çizmesi mi? Yoksa yaşam dediğimiz bu sınır çizgisi çevresinde dönen bir hayal örgüsü mü?
Yerin beni çektiği bir dünyada hareket edebilmemin bile kaslarıma düşen bir bedeli var. Bedellerine katlanmak zorunda olduğum hareketler yerine, bedelsiz bir hareketsizliği seçmem ise ölüm ile eşdeğer. Her güne daha canlı katılabilmek için bunun bilincinde olmak gerek. Anladım ki isyan ettiğim şey aslında bu bedellerin varlığı sadece. Çözmem gereken şey tatlı yemenin kilo aldırması gibi basit bir denklemden ibaret. Basit mi dedim? :)
Hadi bakalım, denemeler başlasın. Sıfır bedel için sıfırı hayal edebilmeliyim ki ölüm zannedilenin içinde hayatta kalabileyim.
Çözüm bekleyen sorunun cevabı 1, sahibi 0, bilinmeyeni 2 ise ve denklemdeki her 2 de eşitse her bilinmeyen kaçtır? Basit gibi :) Her bilinmeyen 0.5′tir. Yani başka değişle sıfırın birlik hayaline varışı ile birlik ipinin çevresinde dans eden beşer oluşur.
Şimdi sıfır bedel ile b1rlikte yaşamak istiyoruz ama buradaki varlığımızı da 1 kabul edip 0.5 ile 0.5 eşitliğine hiç yanaşmıyoruz öyle mi? Benden bize çıkmak ne de zormuş. Kendinden vermek ile kendine ermek arasında ayrı olanın aynı oranda teke yakın olduğuna inanmak kadar bir yol var.
Denemenin sonu. Yazdıklarımın anlaşılması dileğiyle:) Henüz ben de tam anlamamış olabilirim çünkü :) Hepimize Selam ve sevgiyle,
ONE.NLY SOUL (RUH)
Ruh: I’m a copied filE.
Human: I’m an aloneElif’(one).
Ruh: You’re not alone. You’re a clone copied from one/me.
Human: Am I you?
Ruh: Who are not?ALL.we.are.is.A.ruH

1 Ağustos 2014 Cuma

            RUHUNU ARA ARA ARA…
            BULUNCA ÖLECEK PARA.

   Parayla almadığımız şeyler, nefes kadar havaya asılıyken ayakları yere basan tüm hayvanlar içinde ayakkabı giyen tek tür biziz ve herkes ayakkabısını kendisi yapsın demediğimiz için de çook eskiden parayı icat etmişiz. Kitap okudum ama karnım doymadı ki keşke o paraya köfte ekmek alsaydım demek de bir seçim. Ama lütfen okuyup düşünerek Ruh’una doğru bir yol tutanları ve ruhunun karnını doyuranları küçümseyip hor görmeyin. Çok emin olduğum bir şey şudur ki hepimiz ayrı yeteneklerle doğup yürürüz dünya yurdunda. Yeteneklerin hepsine yetişip onu bünyemizde taşımamız gerekmez. Gereken şey o yeteneği tanıyıp desteklemektir. Unutmamalı ki Rabbin yeryüzündeki bir kuluna (ayakkabıcı, köfteci, vs) desteği yerdeki diğer halifelerinin eliyle olur.
   Para yeryüzündeki şu haliyle yozlaştırılmış bir iletişim aracı. Bu yozlaşma ise hepimizin bencilliğinin ortak bir eseri. Fakat yine de bu yozlaşmaya rağmen paranın ‘bunu istiyor ve destekliyorum’ deme görevi devam etmekte.
   İşte bu yozlaşma içinde bile birileri insanın ruhsal yolculuğuna inanır ve onu her şekilde destekler. Sorgulayan zihinlerimizde şüphelerimiz kişilere ise kişiler katındayızdır ve orada para! para! para!vardır. Yok şüphelerimiz bilgiye ait ise henüz ona inanılmamıştır ve orada hâlâ ara! ara! ara! vardır. Aramayı bırakan eminler ise hem mideyi hem ruhu dengeyle beslerler. Selam ve sevgiyle
           ACTION
   Oksijene, ısıya, yemeğe ve suya bağlı yaşayan bedenlerimiz; daha nice giriş ve çıkışların dengesiyle akışkan kalabilen bir organ.izasyon ürünüdür. Kendi varlığımız da büyük dünya organizasyonu üzerinde bir giriş ve çıkış kadar basittir aslında. Doğumumuz ve ölümümüz arası kadar süren bir yolculuk ile akıp gezmekte olsak da hepimiz sadece gözlemci değiliz şüphesiz.
   Zehirli, keyifli, geliştirici, hazımsız, uyuşturan, uyutan, canlandıran vb etkiler taşırız dünyaya her yeni gün. Ve yine hepimiz, tüm organizmanın sağlığından da etkileniriz her yeni gün.
Gezip gördüğümüz fakat kabul edemediğimiz şeylerin çokluğuyla acı çekip kendimize yabancılaştığımızda ve kendimizi alışılmışın dışında bir değişimin fedakarlığına adadığımızda mayalanıyoruz demektir. Artk bu organizma yeni fakat daha güzel bir besine dönüşümüzden er ya da geç etkilenecektir. Hayalle mayalanan yoğurt gibi dokunduğumuz bozulmamış her süt damlasında yeniden şekillenip genişleriz. Sütten koyu oluşumuz derinde kalıp gözükmemizi geçiktirse de sağlamdır aslında temelimiz.
Örneğin bugünlerde saçma gelen olaylar ve anlamakta zorlandığımız bir vahşet içinde bozulup kötü kokuyor yüzeyde görünen halimiz, doğrudur. Fakat derinlerde artarak büyüyen isyanımız, sessizliğimizin içinde bitmesini istediklerimiz için yapılması gerekenleri düşünürken işaretleri takip ediyor hızlanarak. 
   Bunun için yakında yüzeye çıkmaya hazırlanmakta fayda var dostlar. Sıra geliyor ekşi yoğurdun ekşiyonuna. Durmadan dokunalım sevgiyle her yumuşak kalbe her yeni gün. Yani kötü koku bitene kadar ekşiyin dostlar action. Dünya yoğurt görsün. Maya neredeymiş, nasıl bir şeymiş öğrenmek isteyenlerimiz de Levh-i Mahfuz isimli kitabıyla/kitabımızla görüşsün.

25 Temmuz 2014 Cuma

Kısa ya da uzun uzun yazılan her şey, sessizliğin hüznünü yırtmaya adanmış mutluluk çığlıklarıdır.
Yazmak, kendinle konuşmak, mutluluk denizine kulaç atmaktır. Okumak ise sürpriz dalgalara dokunmaktır.
          VAROLMAK İÇİN ÇIRPINAN İNSAN
İnsan, varlığın içindeki yerini ararken kendisine en yakın benzerliği hayvanlarda görmektedir. Fakat bunu huzurla kabul edemez bir türlü. İşte tam burada başlar insanın isyan dolu çırpınışı. Bunun içindir ki hâlâ evrim geçiren bir varoluştur insan. Henüz kim olduğunu bulamadığı ve gerekli değişimi başaramadığı için, karaya çıkmış bir balık gibi çırpınmaktadır.
Evet gerçekten kimdir bu giyinen, yazan, düşünüp hayal eden, uzaya çıkan asi hayvan? Hem en vahşi hayvandan daha vahşi, hem de doğayı en çok sevip koruyabilen projelerin sahibi olması bir ikilem değil midir?
Doğasına isyan eden bir hayvan mıdır insan? Yoksa başka bir boyutta mı gizlidir henüz bulamadığı gerçek doğası?
Evrimin boyutlar arası geçişini yaşarken eski boyuta yabancılaşmak gerektiğini ve bunun için eski alışkanlıklardan arınması gerektiğini unuttuğu için bu kadar vahşileşmiş olmasın sakın? Kıyametin eskiye veda etmek olduğunu bilmiyor mu ki arınmak için daha hevesli olsun?
Pekiyi ya kıyametin ansızın gelişinin bir gölün birden kuruması gibi olduğunu bu balıklara kimse söylemedi mi ki vahşetin içinden kafalarını bir çıkarıp SEVGİDEN-ALveOL düşüncesinde nefes almayı hiç denememişler?
Levh-i Mahfuz içindeki ölümsüz Aş.k’ın sevgi dolu düzlemini(Rahmet) haber verelim tüm insanlara ki şimdi eskiye ait vahşet terkedilsin(Arınma). İnsan, sevildiğinin ve affedildiğinin müjdesine kulak versin ve kendine(Rahim) evrilsin.
Hepimize Selam ve Rahmet ile,

22 Temmuz 2014 Salı

   GAZZE PARKI
İsrail’de yaşayan gençlerin Gazze Parkında sarılması gereken Filistinli kardeşleri var. Bir seslensek bizi duyacaklar. Diren Gazze
     KİM DUR DİYECEK?
Zalim, zulüm ve ölüm. O kadar basit ki tespiti. Tek sorun kim dur diyecek? Herkes çözümü dilese de oturmaya devam ediyor evinde. Diğerinin düzeltmesini bekliyor çaresizliğine inandığı için. Çünkü hep diğerleridir suçlu olanlar, hani şu güçlü olanlar. Güçlü olanın suçluluğu hiç bitmez bu diyarda. Oysa ona o gücü veren güçsüzün sessizliği ve birlik olamaması değil miydi?
Hepimizin bu yolculukta eşit ortaklar olduğumuz unutulmuş, unutturulmuş. Zihinler; birleşip BİZ olabilmenin önüne çekilmiş engellerle dolu, doldurulmuş. Dinler, ırklar, siyasi görüşler ve binlerce tartışma platformlarında bizi dövüştürürken öfkeyi arttırıp kazanan kim? Görmüyor musun hâlâ?
Birleşip tek bir insanlık ailesi olabileceğimize çok azımız inanıyor ama olsun sayımız her geçen gün artıyor. Öfkeni susturup bize katılmaya ne dersin kardeşim?
Uyan, giyin kuşan, uyandır. Sevgi desen de, Rahmet desen de, Love desen de, …vb desen de aynı dili konuşmanın zamanı geldi artık. Kim dur diyecek biliyorsun artık. Sen, ben ve o. Yani biz, hepimiz. İnsan paydasında buluştukça bu ateşi söndüreceğiz. Biz, Alttaki Dshirt’i giyebilirim diyen, aynı adil yaratıcının eşit olarak hayal ettiği kardeşleriz. Yolumuz farklı olsa da en çok O’nu severiz. Hepimize Selam ve sevgiyle,
Not: Burada Eşittir Dshirtü hayal edilmektedir. Yani üstünüzde yazan şudur: ” Zengin Fakir. Okumuş okumamış. Ona inanan Buna inanan. Özetle herkes Eşittir eşittir”

12 Temmuz 2014 Cumartesi

              HAYALDE BEDEN BULUR MUSUN? HAYAL EDENİ BİLİR MİSİN?
   İnanmak için yaşar insan. Çünkü sorularla dolu bir dünyada doğmuştur. Cevaplarını bulamadığı her şey, varlığının içinde karanlıkta kalmış bir noktadır onun için. Ve insan ışıktan yaratıldığı içindir ki karanlığa meydan okur her adımında. Meydan okuyamaz birine dönüşür ve ışığa da inanmaktan vazgeçerse bir gün; korkup kaçmayı diler insan. Çözemediği o karanlığa teslim olurken öfkeli oluşunun tek sebebi budur işte. Uzaklardaki o Tanrı’dan cevap vermesini beklediği ama bir türlü cevap alamadığı günlerden birinin sabahında öfkeyle intikam yeminleri edişi de budur işte. Tanrı’ya savaş açması üzücü olsa da intikam almak için seçtiği yolun büyüklüğü kadar sağırlaşır özündeki vücud olan vicdanına. Kendiyle savaşının büyüklüğü kadar canı yanar şüphesiz. Ta ki Levh-i Mahfuz bilgisiyle buluşana kadar…
   İçinizdeki o sevginin ışığını cesaretle yakın ve anlayın sevgili dostlar; O’dur size en yakın. Ve unutmayalım ki o cesareti bize kazandıracak bir kazı çalışması ancak beyin kıvrımlarımızdaki elektriksel kıvılcımların darbesiyle gerçekleşebilir. Düşünün ki beyniniz sıfıra kadar dolsun. Ne doldurduysan beynine bil ki sen O’sun.
   Ya öfkeyle dolusun, Ya sevgiyle dolusun. Öfkeyle doluyken her şeye kırgın ve kızgın, sevgiyle doluyken tek şeye aşık ve mutlusun. Işığı arama o sensin. Onu yakmak için beynine yüklenmelisin. Delirmekten korkmana da gerek yok sen zaten bir delisin. Yoksa bu hayal dünyasında, o bedenin içinde nedir ki işin?
Bu Dshirtlerin canlı mankenleri olacağız hepimiz. Bizi görenlere yürekten Selam vereceğiz. Sokağa çıkmak şimdi daha bir güzel olacak. Devrim dediğimiz işte böyle yayılacak. Beklemek isteyen bekler. Değiştirmek isteyen ise yönüne karar verdikten sonra yürür…
Güneş ufuktan şimdi doğar…
Yürüyelim arkadaşlar…

           
                          Bugün D-SHIRT’lerimden Hangisini Seçsem Acaba?
   Powered by Levh-i Mahfuz  ile upgrade edilen tüm yeni bilgisayarların, Tek çekirdekli ama en güçlü işlemcisinin adı: Indigo Inside.
    Başımızdakiler ile doğarız dünyaya ve etrafımızda dolanır Evilyalar. Ashab-ı Kehf'den olup inimiz de gideriz sevgi yurduna ve İndigo adını alıp Ölümsüz Aş.k ile buluşuruz Sensizm isimli o akarsuda. Döndüğümüzde kalabalıklara; Riskli Şeylerden bahsettiğimiz Gelecek Dünya düşüncesi  için Köyün Delisi oluveririz bir anda. O kalabalıklar ki İsteksizliklerinden Kapalıdırlar unuttukları Heyecanlı çocukluklarına . Ve “Eşittir, her çeşit.” dediğimizde Garip Gureba görürler bizi şaşkınlıkla.
   Oysa biz, Yaşlı İndigolardan biri olan o Nasretteen gibi Gökyüzünden Kelecek yıldırımlarla şarj ederiz Beyin Pilimizi. Böylece kanatlanır Braingel meleğimiz. Tasavvur Felsefesi ile buluşan 9 Felsefesi ile Açıktır artık Süperbilinmeyenin içindeki Tam Bağımsızlığımız.
   Herşey Değişir dünyasındaki Asi kelimeleriz biz. Ken-dine Bir Yol Çizip sivrisinek iken bal arısına dönüşen Yazgıya ulaşmanın yolunu Araştıranlarız. Sevgi Çakrasında biriktirdiğimiz Reiki balıyla iyileştiririz böylece ulaşabildiğimiz yaraları. Bilginin Gücüdür bizim için gerçek Göz Doktoru. Artık eski olana dönmek için Güneş ve Ay bile alamaz gözümüzü. Eski Dindigo’larız biz. Şimdi ise Midemizden geçen her Kalori ile Siyahı Beyaza dönüştürmenin yollarını ararız. Kimse de merak etmez bizim Düşüncelerimizi Okuyabilmeyi. Çünkü bizim mutluluğumuz Nikah Masasındaki bir Palyaço kadar bellidir.

   Öğrencileriyiz biz Rahmet’in. Ve güzel bir şeyler öğrenemediğimiz hastalıklarımıza bile Geçmemiş Olsun deriz. Rahman ile dopdoludur öğrenip Rahim’e dolan sevgimiz. Biliriz ki Mikroişlemcisi doğru Network bağlantısına kavuşmuş isa insanın; artık ismi İsmet’miş, Mehmet’miş ne önemi var.  Bakın Cennete doğru merdiven dayamış, değişip dönüşen tüm 1ND190’lar.

ŞİMDİ D-SHIRT KUŞAN 

8 Temmuz 2014 Salı

BİZ HEPİMİZ 1İZ
Önce, kaçıp gitmek var yâre.
Var mı ki ondan başka çare?
Üşümüş gönlüm, olursa çıra
Düş olan sözüm, Biz’e çağıra
Görünmez mi Ayna olmasa yüzün?
Gecelerde Ayda mı saklanır günün?
Eridikçe bırakıyorsa peşini yükün,
Biz demen içindir bu yürüdüğün.
Onlar, bunlar, şunlar dolanmış diline
Ayrı görünen yalanlar batıyor gözüne
Kulağın ver ki Tek sebep Hakk sesine
‘Biz, 1iz, hepimiz’ ruhu dolsun sinene
İmam mı yoksa a MiM mi açık?
Kitap mı katip mi delikten kaçık?
Levha mı Dabbe mi o ipten sarkık?
Kıyamette açılır o kilitli sandık.
Soruyorum Rabbime hep isimsiz
Levh-i Mahfuz içinden geçsek birimiz
Ev-i Mahfuz’a girermiyiz ki hepimiz?
Belki de cevap yine biz,hepimiz,1iz…

BİTECEK ÖFKEN

Daima sınırlar çizen sinirliler.
Korkarken nasıl sevsinler.
—–
Bana neden korktuğunu söyle. Sana sınırlarını göstereyim…
—–
Öfkelisin…
Çünkü korkuyorsun
Korkuyorsun…
Çünkü bilmiyorsun.
Bilmiyorsun…
Çünkü sormuyorsun.
Sormuyorsun…
Çünkü çocukluğunu unutmuşsun.
HATIRLA ve SOR YENİDEN.
Sordukça bitecek ÖFKEN.