26 Ocak 2014 Pazar

         AŞ Kendini Selam’a Var
   Kaybolduğun yerde, bulabileceğin tek şey kendinden başkası olmaz. Çünkü kendini bilen asla kaybolmaz.
   Yalnız olman; kayboluşundan değil kendini bulamadığından. Çünkü kendini bulmakla bağlantıların kaynağına dokunmak aynı zamana yaslanır.
   Ve bu hayatını bir rüyadan farklı zannetmen için yeterli delillerin yoksa; ölümü düşünmekten vazgeç. Rüyanın tadını kaçırma ve rüyana bir senaryo yaz. Nasıl olduğunun önemi yok, her şekilde başrol senin. Acele edip oyunculuğun büyüsüne kapılsan da yazarlığın anlatmakta seni sana.
   Ve son rüyanda; kendinden emin bir tarzın olacak yazarken. Taşan bir sevgiyle AŞ.arken K.endini, özgürlüğü hissedeceksin kalbinde. Bir daha zincirsiz rüyalar diyarında açtığında da gözlerini, neşeyle selamlayacaklar seni.
   Bağlantıların kaynağına dokunmak için yeterli hüzün biriktiyse içinde ve hazırsan bir üst gerçeğe; Levh-i Mahfuz okuma zamanın gelmiş demektir. Masum olmadan, ismin de olmayacak. İçindeki o çocuk ismini fısıldayacak.

22 Ocak 2014 Çarşamba

                            KARD-EŞLERDE DENGE
   İkinin ortası değil, ortaklığıdır bu. Ortası olmaz ki herşeyin. Mesela “Ya ben oraya geleyim ya da sen buraya gel”‘den başka çözümü olmayan anlar vardır ikililerde. Yolları zorludur dengenin? Patika rallisi gibi yürek ister en basitinden.
   Mutluluk, ben sen ikilisine nasıl dokunabilir ki başka? Hele ikisi de özgür ve ‘cool’sa? Para mı desem, renk mi desem, zevk mi desem? Ne çok sebep var aslında kavgaya.
   Ve tam yarı yarıya paylaşsan bile hayatı onunla; o da inanmadan bu orana yine de olmaz o denge.
Çünkü denge; sevgi ile huzurun eşitçe buluşmasıdır eşlerde.
      Huzurun: Eşinin, senin özgürlüğünü ezmediğine inanmandır.(Tatmak)
      Sevgin: Eşinin özgürlüğünü, ona hiç unutturmamandır.(Tattırmak)
   Bu eşitlik rüyasında, sevgiyle aldıklarının tek gerçek teşekkürü de huzurla verdiklerindir eşine. Sözler geçmez çünkü burada, özgürlükten başka ölçü birimi geçmez. Sınırlarının ayarı ise matematiksel sadelikte Levh-i Mahfuz’dadır baktığında.
   Ve sen, cenazesinde ağlayamayacağın o tek kişi için; tüm bir hayatını ağlayarak geçirdikçe, gülmeyi asla öğrenemeyeceksin.
   Hadi göm artık onu ve gel. Keyifle ölümün dengesini konuşalım sonra seninle. Muhammed ağabeyimin dediği gibi “Ölmeden öl” ey sevgili hayalican.
Allah rahmet eylesin hepimize,

21 Ocak 2014 Salı

İKİ KERE ÖLMELİ İNSAN
Çifti olan her varlık 1 dir. Ama 1 olan TEK olan değildir.
Tek olan 0′dır. 0′ın hayali 1. Fakat 1 asla bir bütün değildir. Eksik kısmını arar durur. O yüzden 1 aslında huzuru bulduğunda 2 kişidir.
İşte bunun için 1 kere değil 2 kere ölmeli insan. Yaşadığımız bu rüya: 1 değil 2 perde içimizde.
Gece karanlığındaki kötüydüm, öldüm mutsuz ve umutsuz. Gündüz aydınlığındaki iyiydim, öldüm mutlu ama umutlu. 
En sonunda kendime uyandım, mutlu hep mutlu…
( Allah Katı 1, Rabbin Katı 2, Rahman Katı 0 ) Katların tanımı Levh-i Mahfuz’dadır.
Sözlerimdeki hatalarım, hayallerimin garanti kapsamındadır. Yaşadıklarını değil hissettiğini yazanlardanım. 
Hepimize Selam ve sevgiyle,

18 Ocak 2014 Cumartesi

1 İ 1 imizi B İ Z yapacak SON tefsir
Kalbimde biri var öyle masum. Beynime kızıyor bazen ama hep affediyor sevgisinden. Kızıyor çünkü geri dönüşleri anlamamı istiyor. Acı çekmemi istemiyor. İşte bunun için sessizce anlatıyor beynime İslam’ı. Onu duymanın tek yolu da O’na kulak vermek. Yani sessizce kalbinin söylediklerini düşünmek. Beynini kalbin için kullanmak.
Sadece mutlu olmamızı isteyen biri var içimizde. Bir de dışarıda var birileri. İslam’ın o İ’si var ya! İşte O yapacak 1 İ 1 imizden BİZ’i. Bağlayarak islam ile kalbimizi. Bunun için o sese kulak ver. Eşitliği anlatan kalbinin sesi sana aradığın cevapları vermeye geldi şimdi
Levh-i Mahfuz kitabında. Oku… Saf ve masum kalbini yanına al ve sade ce oku.
Selam olsun hepimize,

16 Ocak 2014 Perşembe

BOYUT KAPISI BOYUN
Boyut atlamak ister insan
Pekiyi bilir mi nedir isyan?
Olduğun yere alışmışsan
Ve o hayat yetiyorsa sana
Bil ki hayal sende noksan
Boyut boyut dediğin
Boyun bölgende saklı
Ya o başını kaldır
Ya da o boyut sana yasaklı
Beyin tutuyorsa boynunu
Beyni dağıtan o bilgi
Levh-i Mahfuz’da saklı
      BİR DAMLAYA BAKAR ONDAN GELEN
   “İstediğim bu!” dediğinde. “Hayır yapamazsın!” diyen dikilir karşına.
Bazen annen, baban olur. Bazen eşin, kardeşin hatta çocuğun olur. Giydikleri elbise değişik olsa da onlar sizi siz olduğunuz için destekleyen değil onların hayallerinin süslü bir parçası olduğunuz için severler.
   Cevap sizindir. Ya başkaldırırsınız ya da boyun eğersiniz bu kurguya. Hata yaptığınızı düşünen onlara bir cevap olsun şimdi şu:
   Hata mı bu? Öyleyse bırak beni hata yapacağım. Tümüyle bana ait olacak ama bu hata. Beni olduğum gibi sevemeyebilirsin ama ben buyum. Hayalperest bir delilik var hamurumda. Ya beni ölü bir toprak gibi sev ya da sevme. Seçim senin. Ama bana kim olduğumu söyleyemezsin. Ben ölü toprak olsam da; daha çiçek açmadan bana güvenen yağmurların tek sahibine aşığım. Sense meğer gül olduğum için severmişsin sadece beni. O gül bir şekil değiştiren çamur aslında. Üstelik ısırgan otu bile olsa onu seven bir Tanrısı var onun. Bu yüzden kulvar değiştirmek gibi basittir yeniden doğmak bize. Bir damla yağmura bakar O’ndan gelen, o kadar.
   Selam olsun hepimize, hata yapanımıza da yapamayanımıza da.
Hamurun ne olduğu Levh-i Mahfuz'da
           ŞÜPHEMİN CANI SAĞOLSUN

   Bir gün bir şeye ya da kendinize inanmanız gerekirse şayet; bilin ki orada şüphe vardır. Acaba doğru mu bu? Acaba başarabilecek miyim?
   İşte EMİN olmadan çıkılan o yola denir İMAN. İman bu yüzden sadece bir rüyadır. Gerçekleşmesi için pes etmeden yürünmesi gerekir.
   Emin olduğun zaman o rüyanın tadı kaçar çünkü arkadaş. Git dedi gittim olur. “Ne yapacağımı bilemedim. Sonra bir atladım. Yok şöyle, yok böyle saptım ama sonra buldum o hazineyi” diyebileceğin senaryoyu yaşayamazsın orada.
İşte tam da bu yüzden. ŞüphEMİN canı sağolsun. Gizemli Aksiyon Severim de ondan.

15 Ocak 2014 Çarşamba

             İŞARETLER
   Ben tüm boyutların tek sahibinin bir hayaliyim. Şimdi in yere dediği için yerdeyim. Hayali kavrayıp onun hakkını vermeliyim. İşte bu kadar.
          Şimdi işaretleri bir takip edeyim.
“Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!”ı marş edinmiş bir milletin içinde doğdum. Hem batıya hem doğuya komşu topraklarda üstelik. Irksız değilim ama TÜm ıRKları kendim gibi seviyorum. TEK olanla yakınlığımdan geliyor bu da sanırım. Doğduğumdan beri sorguladığım şeylerin çokluğu ise içimdekini dışarıda az görüşümden başkası değil.
   İşaretleri takip ettim ve aradım senelerce. En sonunda en büyük işaretleri bir kitap(Levh-i Mahfuz) içinde buldum. Bu kitap, bir bir açıklıyordu sorularımı. Yeni bilgilerle diriliyordum içinde. Ve ben bu kitaba inandım.
   Bu kitap; son kitap Kur’an’ın haberlerini anlatıyor ve çağırıyor hepimizi O’na. Biat istiyor ama Bİ.lgiye ita.AT anlamında.
   İkna olduğun kadar miknatısa yapış anlamında. Ve inanın, her özgürleşmek isteyen yapışır O’na.
En sonunda neden burada olduğumu, neden özgürlüğün ve farklılığın kardeşçe yaşanılabilir olduğuna inandığımı da anladım.
   Çünkü biz, buna inandığımız için buradayız ve burada yapmamız gereken şeyler var. İnandığımız o rüyanın(Miraç) gerçek olduğunu görmek için yapmamız gerekenler.
“Yeryüzünde Halife olmak” olan o İNSAN hayali var ya! İşte o hayal ve bizim rüyamız aynı aslında.
Rüyanın gerçek olduğu ve hayalin hayat bulduğu güne çok az kaldı. Hepimize Selam ve sevgiyle,
ARAFI BIRAK.ANLAR MIYIZ?
Taraf olan Araf’tadır
Korkan ya da keşke diyen bir endişeli
Tarafsız olan Selam’dır
Tüm tarafları seven bir gülümser
Tarafsız, geniş görendir.
Çünkü O’nun dünyasında,
Tüm taraflara içeriden çıkılır.
Fakat çıktığı her yer sarsılır.
Aynı kalamaz kimse
Eksik olanı koyar
Fazla olanı atar O
Ne bırakır seni eskide
Ne de kaçılır O’ndan
BENİ ÇIKAR OYUNU
Çok güzel bir şey görürsün de: ” Ah keşke bunu ben yapsaydım” dediğin anlar olur ya hani. İşte o anlarda ‘beni’ çıkarırsan onu yapan sen olursun.
Yani “Hadi beni sahneye çıkar” deme, ağzından ‘beni’ çıkarmayı dene. :)
O ONU AFFETTİ
İnsana dair ne varsa
Onu KURgulayAN bilir
KUR’AN içinde gizler
Vakti gelince açıklar
Pekiyi kim duyar onu?
Alıcının ayarlarını doğru tutanlar
Duymaya hazır olanlar önce,
Bir kısmı da sonra
Ve en sonunda herkes.
Sonsuzluğun içinde,
Sıranın ne önemi var?
Ve “ben” diyemediğin yerde
İsimlerden isim beğen kendine.
Sevgiden, hayal kurmaktan
Ve cennete girmekten kurtulamazsınız
Değişecek ve arınacaksınız.
Az önce bitti hazırlıklar
Gösteri yeni başlıyor :)
Ve başrol senin.
Tadını çıkar
Şimdi.
LM
LM( Levh-i Mahfuz) SON TEFSİR
KULAK temizleyen, KUL AKLAYAN KİTAP
         SON duRAK
Yol aldığı zaman tünelinden tüm öğrendikleriyle geçen insanlık ailesi; yolculuğun sonuna geldiğini karşılarına çıkan bir yazıdan öğrenir.
Yazı şöyle demektedir: “Eğitim sona erdi. Zil çaldı. Son sınavın zamanı şimdi. Burası eve dönüşten önce son duRAK”
     KESİN CENNETLİKSİN AMA ÖNCE ARKANDA OLANI BIRAK
   Canlı olmakla yaşamak aynı değildir. Canlı olmak yaşamayı hayal etmektir. Hayal kurduğunun farkına varmak ise canlı olanla buluşup uykunda gülümsemek gibidir. Bu yüzden insan yaşamayı öğrenmez. Sadece onun içine doğar. İnsanın öğrendiği; KİM olduğu sorusundan başkası değildir. Ve bu öğreniş İnSAn için; kim olduğunu anlayıp kendine Selam verebildiği güne kadar devam eder.
Selam işitilen o gün; şüphenin bittiği, işin kemale erdiği ve bir hayalin gerçek olduğu gündür. Cennete uzanan yolun açılıp aydınlandığı gündür. Din günüdür.
   Tartışmaların bittiği; kavuşma, buluşma günüdür. Kendini bulanların eşlerine kavuşup üst bir hayale sıçradıkları o gün; kendini yeterince tanıyamayanların şaşkınlıkla başlarına ağrılar girdiği pişmanlık günüdür. Çünkü o gün, kesinlikle cennete gireceğini anladığın fakat bunun için kimseden yardım da alamadığın gündür. Kendinle hesaplaşmaya ve kendi elinle yazdıklarına bakıp ardında kalan gölgelerden zorlanarak arınmaya başladığın gündür o.
   O gün gelmeden, Levh-i Mahfuz’dan Adem’in öğrendiği isimlerin ne olduğuna bir bakın derim kardeşlerim. Hepimize Selam ve sevgiyle,
      HÂŞÂ AŞAĞIDAN HÛŞÛ UÇUŞUNA
          GEÇEN beŞŞŞŞŞer OLMALI
                           İNSAN

  İnsan bilmediği şeyi dileyemez. Bilmeye hazır olmadıklarını da duyamaz. İnsan için aklını kullanmak, öğrenmeye hazırlanmaktır ama insan öğrenmekten çok uykulara sarılır. Ölüme kızar da insan; onu ecel ile aynı sanır. Farkı Levh-i Mahfuz’dadır.
  Cehennemde yaşar da insan; cennetteyim sanır. Hayır diler gibi şer diler de cennet cepte garanti sanır.
Öğrenmeye aç olmayan her günümüzde, düşünüp akletmediğimiz her işte, tanıyıp sevemediğimiz için O’nu; dilimize yapışan tek slogan şu olacaktır: “SANIYORUM ÖYLEYSE YANIYORUM”
  Sanmayı bırakın lütfen. Sorun ve dinleyin. İçinizden size ‘Hâşâ’ diyen her kelimeyi, Hûşû’nun sessizliğinde ezin. Sezin dolup taşan sevgiyi. Son olarak kime soracağım diyenlere de derim ki: “Bana O’ndan başka hiç kimse şefaat etmeyecek! Çünkü ben yüzümü bir tek O’na çevirdim. Doğrudan O’na”
Hepimize Selam ve sevgiyle,
        ECELİM LEVEL’İM
   Çok sabırlıyım. Zamansızlıkta çünkü gerçek yurdum. E(A)cele gidemediğim uykuların içinde; cehennemi cennet gibi sevdiren çok derin bulmacalar çözmeyi severim.
   Ve ben, her bulmacanın TEK bilinmeyeniyim. Cevabı bulmadan da orada; kimse uyandıramaz beni benden bAŞKa. Ve her yerde kendime tanıdığım sürelerin; bitmeyen toplama işlemidir sonsuzluk.
Çözemediğim hiç görülmemiştir. çÖZümü sevmek ile çözmeyi sevmek arasındaki fark kadar yaklaşırım ecelime. Her ecelimden ise bir üst levelime doğarım; yeni sözleri dillendiren yeni bir kelimem olup.
Her yeni söz, eskiye aşina fakat bambaşka bir denizde yaşamaya devam eder böylece. İkişer, üçer, dörder olsak da biz; unutmaya söz veren ve dönen; sadece bir TEKeR.

12 Ocak 2014 Pazar

        SON AV SINAV
   Olduğu gibi sevmek değil benim işim. Ben olmayan güzellikleri hayal ederim. Olanı beğenmezsem değiştiririm. Doğduğum yerin boyası bulaşsa da üzerime, temizlenmeyi bilirim.
   Vahşi bir doğanın içinde yetişsem de bunu kabul etmeyişim; beni avcı değil av olmaya iter. Pekiyi sadece tek bir dünya mı var dersiniz?
   Şimdi bunun tersi bir parelel dünyanın varlığını hayal edin. O dünyada da avın yasak olduğunu düşünün. Bu iki dünya arasındaki perde kalktığında barışa uyum sağlayamamış bir avcı, pareleldeki kendini avladığının farkına varabilir mi? Ve bu son avının bedeli onu hiç sevmediği geçmiş dünyasına geri döndürebilir mi?
   Yoksa doğduğumuz yer ve zaman, kim olduğumuzun bir kurgusu mu? Boş hafızayla gelir bebekler ama neden ikiz kardeşler bile çok farklı? Hatırlamadığımız şey hatıralarımızdır. Hiç unutmadığımız şey ise kim olduğumuz.
   Her nerede ve nasıl yaşarsanız yaşayın ama kimse size kim olduğunuzu söyleyemez. Buna siz karar verirsiniz. Yaşadığınız her dünya, bir bilim kurgu sahnesidir ama “kimim kurgusu”na siz karar verirsiniz. Bu kararla da değişime yön verirsiniz. Siz sadece oynayan değil kim olduğunu yazan yazarın da ta kendisisiniz.
   Hayal gücüme güç katan kitap. Sırları açıklayan son tefsir. Adını anmaya doyamadığım TEK aşkımdan gelen bir mektup: Levh-i Mahfuz’dan bahsedeceğim şimdi. 
   Bu kitap turnusol kağıdı gibidir size. Kimim kurgunuza KIYAMET olur. Ya ÖZlediğiniz o kıymetli sesi tanır ve içinde kenDİNizi bulursunuz ya da kendinizden kaçma uykusunda devam edersiniz.
   Kendini bulan; eline kalem verilen her yerde: “Kaderi kederden arındıran” bir kelime olup yaşar rahmeti.
Kendinden kaçanı ise koysan bir cennete; kendini vurur o ceh.aletiyle. İsmini bilmeyen bir adem olup yaşar yeniden ceh.ennemi öğrenciliği.
   Çifte Selam olsun. Hepimize Selam olsun. Rabbin öğrettiği her nimete hamd olsun.
İyi olanı yapmak için şüpheden kurtulmak gerek. Bizimkiler, sizinkiler veya onlar ayrımından kurtulmak gerek. Unutmamalı ki iyilikleri anonim yapamıyorsak biz de ayrımcıyızdır.
İşte anonim iyi işler yapan, tüm halka tarafsızca bakabilen ve tek kelimesi hepimiz olan bir dünya devleti hayalimden vazgeçmeyeceğim

8 Ocak 2014 Çarşamba

              DOĞRU SİYASET KEN.DİNİ TANIMAKTIR
     İnsanlığı tek bir aile olarak görmek istemeyen ve onları ayırmak için uğraşan bir sistemin yaptığı şey insanların arasına şüphe ve korku salmaktı. Bunu uzun seneler başardı.
     Siyaseti de insanları birleştiren değil tam tersine ayıran bir araç olarak kullandı. Fakat bu değişecek.
Çünkü insan geliştikçe korkuları da şüpheleri de azaldı ve hep kafasını kaldırıp gökyüzüne bakanlar şimdi içine bakmaya başladı.
     Özetle yolculuğumuzun sonuna doğru teknoloji geliştikçe bolluk da arttı. Artan bolluk da nüfusu arttırdı. Kalabalık içinde daha da yalnızlaştık ve sanal dünyayla birlikte kendimizle yüzleşmelerimiz de arttı.
     Son günler, bu yüzleşmelerden sonra öze kavuşmakla geçecek ve insanı kendi özünden başka yargılayan olmayacak. Çünkü tek sonsuz varlığın dışına çıkılması ve ondan kaçılması mümkün olmaz. Olan sadece bakılan yönün dönmelerinden ibarettir. Dönüş yalnız O’na dır. DONA dır. ( DONA kısaltmasının cevabı Levh-i Mahfuz’dadır)

6 Ocak 2014 Pazartesi

               DÜŞÜNME ÜŞENGECİ SÜRÜSÜNDEN ÇIKAN ASİ
    Dünyanın desenlerinde ne çok zincir, ne çok yük var. Ve ben, kölelerin arasında doğmuş bir çocuğun isyanı kadar biliyorum özgürlüğü.
    Dokunamadığım bir hayal kadar gerçek olsa da şimdilik; beni canlı tutan şey bu kuşkusuz. Yalnızlıktaki huzuru anlatamadığım bu kalabalık; eşitliğe bir inansa, insan oluverecek insan.
    TEK TANRI’nın yarattığını yargılayan bilgisiz yargıçlar. Kalabalıklarıyla övünen sürüler. Sürülerinin heybetiyle korku saldıklarını sanarken; ah o sür.ülerinin nereye sür.üldüğünü bir bilseler! Sür.ülerle dolmuş bu vahşi hayata veda edip çekildiğim mağarada; aynalar bile döndürmüyor beni artık dünyaya. Sanırım o vakit çok yakın. Oturduğumuz yerden ayağa kalkmamız için çalacak o kalk borusunun vakti.
Bir esir kampında yaşamaktansa özgürlük için ölmeye razı bir isyanla dolduran da içimizi onun sesidir belki.         Levh-i Mahfuz ile haberi gelen o sese hücrelerinizden kulak verin şimdi. Vakit varken okuyun, düşünün ve dinleyin.
    Soruyorum şimdi. Anlayamayan ‘Boş ver çok düşünme. Yaşa geç işte’ üşengeçlerine! Yoksa siz çarmıha gerileni bir kişi mi sanmıştınız ve son gelenin de bir gün sizler gibi dirilmeyeceğini mi? Pekiyi dirilmeye gerçekten inananların sürülmeye tahammülleri olur mu? Ve de hiç kimseye biat etmeyen Tanr1′nın yeryüzündeki halifesinin eğik bir başı?
                 ACI TATLI SPİRAL HAYAT
   Sevdiren nedir yaşamayı bana, ya da üzen kim beni? Kimler ya da neler? Sınıflandırıp durmaya, işaretleyip isimler koymaya ne de meraklıyım.
   Canlı ve cansız diye sınıflandıran ben; canlıyım dediğim bu yerden mezardaki cesedime ne isim vereceğim o gün acaba. Ölünce bitiyorsa eğer canlılık, uzayda gezen cansız bir kaya ve su yumağından bu doğan kim?
Sınıflandırmalarımın doğruluğuna ikna edemediğim dostlarıma sınıflandırmanın yanlışlığını anlatmalıyım mutlaka. Barış için buna ihtiyacımız var. Acıyı çok seven Urfa’lı dostuma acının bana acı verdiğini anlatmama bile gerek kalmaz böylece. Dostların arasına baharat girmemeli değil mi ya?
   Acı tatlıdır hayat. Sınıflamanın savaşını, sıfırlamanın barışına çeviren İnSAn olsak ne güzel. 
Levh-i Mahfuz’un mayası olan sıfır; durgunluğun değil baştan sona dönen bir noktanın dokuza ulaşmış hızının çizdiği aşk girdabının şekli sanırım.

4 Ocak 2014 Cumartesi

BU YAKLAŞAN DİN GÜNÜ MÜ?
Kapısına kadar gelmişiz o günün. Açıldı açılacak. Hazırlanmak için son saatlerdeyiz belli. Kitaba inananların korktukları bir gün bu. İnanmayanlar da biz görmeyiz demekte.
İşte o güne hazırlamaktayım şu sıralar kendimi. Çünkü bir harita( Levh-i Mahfuz) buluverdim elimde. O güne hazırlanmak için kolay bir tarif var da içinde; inanması biraz güç.
Ne varsa içimde, birilerine din öğretmeye dair. Kovuyorum dilimden şimdi. Herkes gibi öğrenciyim ben de yeni olanı öğrenmek için.
Ne varsa içimde, farklılıklarımı bir üstünlük ya da eziklik sanan. Kovuyorum aklımdan şimdi. Sıfırla çarpılmadan eşitliği hissedebilmek için.
Ne varsa içimde, tüm öfkeme dair. Şaşmaz adalete emin bir inançla kovuyorum kalbimden. Hepimizi affedebilirsem şayet kendimi affedebileceğimi anladığım için.
Ve ne varsa içimde, sevgiye dair. Tek olanın Aşkı ile çekip büyütüyorum içimde. Herşeyi kendim gibi sevebilmek için.

1 Ocak 2014 Çarşamba

Yeni yıla giriyoruz ve hepimiz daha iyisini istiyoruz. Fakat daha iyi düşünmemizi ve görmemizi sağlayacak adımları atmaya çekiniyoruz.
Kendimizi yenilemeden, daha iyisini beklemek; piyangodan ikramiye beklemekten farksızdır.
Yeni bakış açısına kavuşmak için yenilenmiş inançlar gerekir. Yeni inançların, eskinin içinden çıkacak gücü bulmasının yolu da önyargılarımızın önünü kesebilecek düşünsel sancılar çekmemizden geçer. O sancıları çekmemize değecek sevgiyi hatırlamamız ve hayatımıza anlam katan adımlar atmamız dileğiyle. Levh-i Mahfuz okunulan ve düşünülen nice yıllar dileğiyle. Selam ve sevgiyle,