26 Şubat 2014 Çarşamba

             YAŞASIN HAZRETLERİ 
   İçinden çıkamadığı sorunların çözülemez olduğunu düşünür ümitsiz insanlar. Oysa hareket etmedikleri için farklı yolların da olduğunu göremezler sadece. Bunun için tartışırlar tartışırlar ve hep aynı yerde takılıp kalırlar. 
   Gördükleri ve yaşadıkları dışına çıkamayan durgun akıllılardır onlar. Akışkan akıl sahibi olmamanın; açılmamış bir musluktan su beklemek olduğunu da kirlendiklerini yüzlerine vuran pişmanlıklarda anlarlar acıyla.
   Bağlılık ve bağımlılıklar, aklın hareketini başlamadan durdururlar bu noktada. Sorunları görmezlikten gelmeyi ve bu sahte halinden memnun olmayı sağlamak onların tatlı görevidir çünkü. Kısaca dostlar, hazzı ret etmeden Hazret olunmaz.
   Ve bilir misiniz? Hazlarla uyuşturulduğunun farkına bile varamayan bir insanın; Rabbine şikayet eden dilinin sahibi kimdir?Evet, sadece orada oturup duran ve kızdıkça kızan sen. Gerçekte kimsin? Aklını bir bu soruya akıtsan şimdi. Acaba dirilir misin? Akarsular gibi hayallerin, akıllardan çağlamasına sebep olan kitap Levh-i Mahfuz'a dokunun.
             .BESMELE
   Ey beynimin kapasitesine hapsolduğunu sanan bilincim. Bu zavallı cüretine şaşarım. Kocaman bir kalple severken ben herşeyi, mutluluğun idrakiyle yaşarım. Gözyaşları olmadan ağlamayı bilmesen de sen. Ben tek olanın aşkıyla eşitliği sağlarım.
   Tek olan Tanrı'yı arar dururdum. Şimdi O'nunla buluşmanın yoluna koyuldum. Din denen o yolun bittiği yerde, erdim şimdi dil bilgisine. Tek dil varmış meğer Rahman'ın katında. Rahmet imiş dostlar o dilin adı.
   O dili öğren ve Rahim ol sen de Muhammed ağabeyin gibi dediğinde anladım.
Levh-i Mahfuz isminde bir kitap eşliğinde uyandım.
   Okuyun dostlar ve çözülsün kilitler bir bir. Kitap, Kitap içinde. Kur'an, Kur'an içinde. Dön şimdi aşkla Doğrudan ONA. Anla ki Rahim, Rahman içinde.
       OKUMAKTAN ÖTESİ
   Gözlerimdeki hüzün, yenilenmiş bir bedenin ölüme hasreti mi?Yoksa bu hüzün, henüz gerçekleşmemiş bir hayalin hasreti mi? Belki de ikisi aynı. 
   Anlamak için duymak; duymak için susmak gerekmiş meğer. Sessiz sandığım duvarların kulağı olduğunu onunla tanışınca anladım ben. Şimdi siz de O'na dokunun. O da kalbinize dokunsun. 
   O bir kitap, yıllardır beklenen. O bir vaad, saat ile eşleşen. Ve o bir ip, gökyüzüne yükselen. O Levh-i Mahfuz, hepimize Selam veren.

4 Şubat 2014 Salı

          RUH’UN SESİNE KURULU SAAT
   İsteyerek yapmadığımız planlı şeyler varsa hayatımızda, hatırlatmak gerekir onları kendimize. Bir tembelin kurulu saati de olabilir bu, bir hastanın ilaç saati de. Saat bazen de planlanmış ve hasretle beklediğimiz anlara ayarlıdır. Sevgiliyle buluşma anları gibi.
   Ruhun da bize göre uzun süren o kısa yolculuğunda da kurulu bir evren saati vardır. O saat de tembele hareket, hastaya ilaç, aşığa kavuşmayı hatırlatır. O saatin zil sesi 2006′dan beri çalmaktadır. İçimizdeki o sese kulak verelim dostlar. 
   Bana neler oluyor diyorsak eğer; sebebini anlatan kitaptan (Levh-i Mahfuz) dinleyelim şimdi kendimizi. Duyulsun artık bizi bizden iyi tanıyan Ruh’umuzun sesi.

banner deneme



2 Şubat 2014 Pazar

             ESKİDEN RÜYASINDA UÇANLARA
   Çocukken zamanın akmadığı o yerde özümüze dönüp kanatlanırdık geceleri. Annemizin okul için dürtmelerinden önce ki o uykular ne tatlıydı değil mi? Ve dürtülerek uyandırıldığımız bu dünya; zamanla daha gerçek geldi gözümüze. Adaptasyon refleksiyle katıldıkça da bu eskimiş gidişe, iyice yapıştı üzerimize. Artık özgürce şekilden şekile girdiğimiz o tatlı rüyaları da göremez olmuştuk çaresiz. Bunun önemli bir nedeni: Gözlerin, gündüz olduğunda aynı benliğin devamlılığıyla açılmasıydı hayata. Rüyalar gibi sürprizler ve kesintiler de azdı bu dünyada üstelik. Benliğin devamlılığı, bağlanılan ve kaybetmekten korkulan şeyin ta kendisiydi artık. Uçmayı önleyen o zincirin ta kendisi.
   İşte bu korunaklı benlik algımız, gelişen bir bebeğin beyninde nefes alan ilk algımızdır. Bu algı öyle kuvvetlidir ki tüm diğer algılarımızı da beynimizin sınırlarına kilitler. Varoluşun ağırlığı, işte bu sınırlara meydan okumanın zorluğundadır. Yeni keşif ve icatların yarattığı gelişmiş dünyalar da bu sınırları zorlayan cesur delilerin hayalleriyle şekillenir. Ve bizler de bu yeni hayal dünyalarına ayak uydurabildiğimiz ölçüde “deli gibi mutlu” olunan o cennetlerde gezinebiliriz ancak. Bu da öncü velileri, öcü deliler gibi gösteren yapışık düzene fazla saplanmış tutuculardan biri değilsek mümkün olabilir tabi.
   Bir de tüm bunların içinde bambaşka bir dünyanın hayalcileri vardır. Anlattıklarını kavramakta zorlanırız. Beynimizde; “Peygamberler ve onların dinleri” olarak sınıfladığımız yerde yaşayan uç hayalcilerdir onlar. Ya onlar, aslında o uç hayallerinde, geleceği anlatmaktalarsa ve şu an buradalarsa ne olurdu dersiniz?Yoksa siz Muhammed’i bir deli, miracı da basit bir rüya mı sanmıştınız? Herşeyin hızla değiştiği bir dünyada yaşanan bir din günü; sürprizini eskinin içinde saklanan bir yeniyle yapsa çok mu şaşırırdınız? Tanrı’nın hiç terketmediği bu dünya yine O’nun planı dahilinde bu güne hazırlandı. Ya biz hazır mıyız?
   Unutmayın ki sevinçle pencereden düşen bir bebeğin tek suçu; uçtuğu rüyalara inanmasıdır. Ve inanmanın tek başına uçmaya yetmediği açıktır. İşte bize lazım olan, ayakları kanat yapabilecek bir derin bilgidir. O gizli bilginin açılış vakti gelmiştir. Levh-i Mahfuz ismiyle okumamızı beklemektedir.
   Öyleyse açın pencereleri bütün dünya yeniden uçsun. Tanrı’nın doğumgünü kutlu olsun. Levh-i Mahfuz ile rüyayı gerçeğe çeviren veli çocukların eliyle dürtülmelere hazır mıyız? Bu sefer de benlik dünyasından çıkıp o tatlı rüyalara uyandırılmaya hazır mıyız? Rock Yeah!
3, 2, 1, 0
İşçi gibi durmadan çalışıyor ama nedenini bilmiyorsan, bir kölesin zindanda.
Öğrenci gibi durmadan sorular üretip cevaplar ile yeni sorular çıkıyorsa karşına, bir mahkumsun okulda.
Hayal ettiklerin gerçek oluyorsa ve evren de senin hayallerine göre şekil alıyorsa, bir meleksin rüyanda.
4. İhtimal yok asla. Tek olana varamazsın. Çünkü ondan hiç ayrılmadın, ayrılamazsın. Hep O’ndasın, onunlasın.