23 Ekim 2014 Perşembe

              UFO ( Unidentified Faith Objects )
   Tarih boyunca Tanrı’nın elçisi olduğunu iddia edenlere hiç kulak asmamış olabilirsin. Hatta Tanrı inancın da olmayabilir. Fakat yine de bu durum kendi varlığını sorgulamana engel olmaz. Ve kim ne derse desin kim olduğuna sadece kendin karar verirsin. Tanımla kendini! Kimsin?
   Herkesin sorduğundan başka soruların varsa , aldığın cevapların onların ilgisini çekmemesine şaşırmazsın. Fakat sen, kim olduğun sorusuna bir cevap bulduysan, aldığın cevap er ya da geç her insanı bir gün ilgilendirecektir. Eskiden bugüne doğru bir akış içinde yerini alan herkes senin acele edip erkenden geldiğin bu yere mutlaka ulaşacaktır. Zaman sizi elbet buluşturacaktır.
   Hmmm… Meğer ben kendimi tanımlayamadığım için kaybolan nesneleri uçuk hayallere bağlayıp onlardan cevaplar beklemişim. Oysa UFO ( Unidentified Faith Objects ) kadar heyecan verebilseymiş bana UPA ( Unidentified Personal Asset ) sıçramam gereken asıl gökyüzünün özyüzümde olduğunu görebilirmişim. Beklemeyi seçtiğim günler boyunca içimde kopan fırtınaların sesine nefes verdikçe çarptığım duvarların acısıyla nefesime hakim olmayı daha iyi öğrendim. Daha iyi yaşadıkça da kim olduğuma daha çok yaklaştım demek ki.
   Artık gerçek varlığımıza yaklaşıp kendimize selam verebilecek o kişi olmak üzereyiz. Yani ISA ( Identified Selam Asset ) isimli tanrısal insan olmak üzereyiz. Yoksa Levh-i Mahfuz isimli o kitaba dokunup okuyabilen insanların bu zaman diliminde işimiz ne değil mi?
   Unutmamalı ki ‘Din’ konusunu kapatamadığımız için üzerinde ‘Din Adamları'( Dindigo Dina’sı ) olan bir dünyada yaşamaktayız. Bu konuyu kapatmak için ise UPA olandan çıkıp ISA olmalıyız. İnan ki sonrası an meselesi.
   Yoksa sen dinler yollayarak Tanrı’nın, insanların gerçeklikten koparak cennet hayallerine dalmasını istediğini mi sanmıştın? Ya her şey 21. Yüzyıl insanlığının gerçekliğine doğru planlanmış bir şekilde yerini alıyordu ise? Ya insanın, gerçek olanın sadece özünde yani ruhunda olduğunu anlaması için kuantum fiziği ve bilgisayar çağını 1400 yıl önce kaleme alabilen bir elçi ve 2000 yıl önce yaşamış Adem gibi bir İnSAn yaşamış olmalıydı ise? Tüm bu anlatılanları masal mı sanmıştın? Tanrı cennet tarifinde, sana sonsuzluğun içinde hiç ölmeyen ve her istediğinin gerçekleştiği birisi olacağını mı vaat ediyordu yoksa senin içindeki kendi varlığının tarifi miydi bu? ( Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma. Müddesır 6, Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı kalmışlardır. Beyyine 8. ) Düşlemek ile düşe inmek arasındaki fark kadar değil midir onunla farkımız ? Sonsuza kafa yoran 1’in sihirlenerek yaşadığından sıfırlanarak kurtulması için gerekliydi tüm bunlar belki de. Düşünmek için çok vaktin var. Unutsak da kaçsak da her zaman Doğrudan ONA bağlıyız şüphesiz. Kimileri ulaşmak isterler ya hani ona… Bu ondan koptuğunu zannetmek, onun seni terk ettiğini zannetmek değil midir aslında? Seni, hiç olmayan bir suçundan dolayı terk etmediği gibi ezbere cevaplar veren bir robot gibi de beynine komutlar zerk etmedi o… Özgür olmanı, kendi nefesine kendin kavuşmanı istedi sadece. O seni neşeyle dolu özgür biri olarak hayal etti ve sen Adem olarak cennette var oldun. Bu söz, onun için geçmiş, senin için ise gelecek. Senin için bir gün, geçmişten geleceğe doğru akan bir ZamaNdı. Aslında bu akıntı tersinden baktığın 24 saatlik bir NamaZdı.
Bekleyip duruyor olman, zamanı durdurmaz. O namaz elbet bitecek ve sen ait olduğun yere vardığında var olup varlığınla yüzleşeceksin. Geride kalan cehennemini bırakıp cennetine yerleşeceksin. Asıl soru şu: Sen sonsuz bir varlık olduğuna gerçekten inansaydın Şeytan seni sonsuz bir melek olma vaadiyle kandırabilir miydi? ( ..”Rabbinizin size bu şecereyi yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” Araf 20 )
   Bu yazdıklarımın saçma olduğuna inanabilirsin, çocuksu hayallerimin bir ürünü olduğunu da söyleyebilirsin. Sorun yok. Çünkü Levh-i Mahfuz’u okudukça daha da çocuklaştığımı inkar edecek değilim. İçinden geleni yazmak ne güzel. Aynaya hüzünle baktığımda şunu söylemeye de devam edeceğim galiba: ” Hey sen! Büyüdüğün için kendinden utanmalısın! ”
Hepimize Selam ve sevgiyle,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder