30 Eylül 2013 Pazartesi

      TEKAMÜL İÇİN GELDİK ONDAN
      TEK-AMEL İLE DÖNECEĞİZ ONA
 
   Tek işi(ameli) vardır tanrının. O iş, yeni cennetler yaratmaktır yaşam için. Ve o, her işini kendisi tamamlar. Ne, emirler verdiği melekleri vardır etrafında, ne de yakıp yıkıp yok ettiği başka birileri. Hepsini kendisi düşünür ve yaratır yine kendi içinde. Yarattığına CANlılık katacağında da kendi ruhundan üfler ona, başka ruh da yoktur çünkü tek olan ondan başka.
   Her KELAMı, RUH’una kavuşmadan, düşünce olup düşer aklına, MELEK olur. O melek yere inip öğrenen bir CANN olur. Yollar geçen bir adım olur. Adımlar sonra bu ADEM, öğrenir tüm isimleri de LM(Levh-i Mahfuz)’a dokunur. Dokunur LM’a, kavuşur tek ruha ve İSA olur. Böylece TEK TANRI’nın her KELİMESİ ile İSLAM dolan o yer, cennet olup ONA döner. Böylece her cennette işitilen SELAM; çoğalarak birleşen TEK-AMEL olur.
   “Beni niye yarattın, CANNım çok yanıyor. Cennetini de istemiyorum ve seni hiç affetmeyeceğim tanrı!” diyen bir angel. Engelin üstünden atlarken takılan bir adımımızdır aslında rahmetle sarmamız gereken. Hangi ismi öğreniyordur o adem acılarla bilmesek de her adım kutsal değil midir Ruh’a kavuşup Ona dönme yolunda. Tanrıdan razı olmayan her ses, onu dışarıda arayıp öfkesini de dışarı taşırır. Oysa dışarı taşma, ters yöndür cevaplar için. Bu gerçeği zorlu kırılma anlarıyla öğretir yaşam. Evreni KUR-AN’ı anlamadan gerçek işini de vermez sana. Yolculuk başlar. İçeri kaçılır önce; dışarıdan kaçmak için. Neden ve nasıllı sorular, sorular… Sonra LM ile gelir cevaplar, cevaplar…
   İçeri akmak gelir peşinden ve AŞK akışı başlar mağaraya. Sayıları gittikçe artan o aşıklar toplanır aynı yerde bir gün ve yeniden sorgularlar. Son hızda akan cevapların şokuyla da uyanırlar. Yırtılınca da perde, son sahne kuşatır artık dıştaki cehennemi. Onun adı rAHMET olup içeriye çekmektir herşeyi. Yağar damla damla su ve dayanamaz cehennem söner. Böylece her iş Doğrudan ONA cennet olup döner.
   Şimdi kard-eşlerim, birleyelim içimizde sevgiyi. Affedilmedik kalmasın dışarıda da söndürelim öfkeyi. Biz-siz demelere bir son verelim. Melek, cin, adem teke ait ve hep tek ile bilelim. Anlayıp cenneti çekelim birlikte evimize. Selam olsun Hepimize,

26 Eylül 2013 Perşembe

VAHŞİ HAYVANLAR TOPLANDIK

         VAHŞİ HAYVANLAR TOPLANDIK
   Değişimin hiç durmadığı sürekli dönen bu dünyada insan denen varlığın evrimi halen devam etmektedir. İnsan doğayı bozan bir asi hayvandır. Aynı zamanda da en vahşisidir. O daha derin düşünür, karar verir ve uygular. İçinde yaşadığı doğayla mücadelesi hiç bitmez. Güzel sonuçlar aldığı her buluşu ise yine kendi eliyle kötü sonuçlar da doğuran bir dengede hayat bulur. Ve insan bu dengeyi bir türlü iyiye doğru çekememesinin nedenini bir türlü göremez. O neden kendisidir çünkü, hep kaçtığı kendisi.
   İşte bu yolculuğumuzda sona yaklaşmaktayız. Bilmeliyiz ki geçmiş hayvanlığımızı, gelecek insanlığımıza taşıyacak evrimimiz, kontrolümüz dışında gerçekleşmemektedir. Evrim kişisel bir seçimdir. Tanrının tatlı saklambacı da özgürce kendi seçimimizi yapabilmemiz içindir. Ev sahibinin anlamamızı istediği budur. Evrim bileti, irademizi ortaya koymakla kazanabileceğimiz tamamen kişisel bir seçimdir. Unutmayın kardeşlerim. Nuh’un gemisindeki diğer tüm canlara sevgiyle bakmadıkça o gemide olmayacağız.
   ‘Doğanın vahşi düzeni değişmez’ diye pes etmeden önce düşünün. Dünyayı cennete çevirmek için tüm olumsuz doğa şartlarına meydan okuyan o cesaretiniz, içinizdeki vahşiye dur diyemez mi gerçekten? Kışın üşürken ateşi size bulduran; ‘Böyle olmamalı !’ dedirten o hayal gücünüze inancınızı asla kaybetmeyin. O güce dolu sevgiyle hükmedebildiğimiz gün insan olmayı da başardığımız gün olacak çünkü.
   İnsan, tüm hayvanlar içinde yaşadığı evi yani evreni sorgulayan ve cevaplar bulan tek hayvandır. Bu yapısı onu; sadece bir misafir değil, aynı zamanda ev sahibini arayan bir akrabası gibi yapar. Sürpriz, ev sahibinin hep burada olduğunu anlayacağımız o günde yani saklambacın sonunda bizi beklemektedir. Tüm vahşi hayvanların toplanacağı o güne içimizdeki öfkeyi susturacak bir devrimle girebilmemiz; belki de insan olma evrimimizin son eleğidir. İşte kendi içimizde bu devrimi gerçekleştirebilmemiz için gereken şok bilgi Levh-i Mahfuz ile gelmiştir.

25 Eylül 2013 Çarşamba

A Ş K

                     A Ş K
AYDINLIĞIN ve KARANLIĞIN
ortasındaki NOKTA olup
her ikisine de SELAM verebilmektir.

O noktanın ŞEMS(Güneş) oluşudur aşk.

TEK KET O PERDE

                    TEK KET O PERDE
                    CENNET O YERDE
Tek tanrının varlığı, tek mutlak hakikattır. O tekten başka hiçbirşey yoktur. Sonsuzluğu; sonunun olmadığını değil canlılığını ve tekliğini anlatır. Canlılığı; sürekli yaratması anlamındadır. Tekliği ise yokluğun son uç noktasına varıldığında anlaşılır. Yani yarattığı her varlık, yok olarak ona yeniden varır. Ona varmak onun hayalini onunla paylaşıp sonuçta buluşmaktır. Ölürsünüz ama böylelikle yok olmazsınız, gerçekliğine inandığınız yerde yaşamaya yeniden başlarsınız. İnandığınız gerçekliğin dışına çıkabilmek ise size ulaşan yeni bir bilginin başlattığı kişisel devriminizdir. Bu devrim sadece düşünerek, hayal ederek öğrendiğiniz yeni kimliğinizi; eskisinden kurtarıp çıkarmakla mümkündür. İşte yok olabilmek; bu eski nefsi öldürebilecek OL komutunu verebilmektir. Ölmeden ölmektir. Bu TEK’in “var ol” dediği perdenin; “yok ol” demeyi öğrettiği bir kişi eliyle kaldırılmasıdır. Ona dönebilmek ve onla olabilmek için OL demeyi öğrenmek gerekir. OL demeyi öğrenmek bile O oldurmaz ama hiç kimseyi. Çünkü o OLMALARIN da üstündedir. Tanrıyı var olduramazsınız. O sizi OLlara vardırır. Tanrı hep-var kelimeleri ile hiç-yok kelimelerinin arasında tüm kelimeleri sıfırlayarak yaşayan tek canlıdır. MUTLAK yaşayan TEK canlıdır. 2 ve üstü olan her yer onun hayalindeki halleridir. Onun hayali NEFESidir (N). O sürekli bu hayallerine nefes verir, nefes alır.
O, hayaline karar verir ve düşünürken ceheNNem haLLerini yaşar mağarasında ve korkar, korkulur. Hayalini tamamlayıp yaparken ise ceNNet haLLerini yaşar uyanıp korkusuzca sever, sevilir. Araf ise nefesinin tarafını değiştirdiği o aradır. Eski nefsin ölüşü ve yeni nefsin doğuşudur. Yeni kimliğe yükselmektir. Devir sonundaki bu kıyamet yapışına kalkış öncesi duyulan SELAM sesiyle uyanıştır. O selam, yeni kimliğe verilen hoş geldin çağrısıdır.
0
1
OL
YOK-VAR
VAR-YOK
Bu denklemde 0′ı yok, 1′i de var sanmaya devam ettikçe sen; sendeki o nefes yok-var alemlerinde öğrenip pişerken ceheNNem hallerini yaşayacak. Yok ve varı OLduran 9u öğrendiğinde ise 1 olup ceNNet haline kavuşacak. Fakat bu 1 artık kendini bilecek. Kendini hep 10′da bilecek. Beşer beşer gülecek. 0′ın yarattığı o 1; 100′e katlanacak; 99 adımda 10′a varacak. Yanyana iki 9 ile an, ana karışacak. Can cana kavuşacak.
Kat kat tat olacak. İşte bu katlardan Tanrı katı, cenneti ve cehennemi tüm katların üstündedir. Tüm katların varlığının da tek sebebidir. Bu sebep özde gizlidir. Bu ÖZ(RUH) de tek tanrıya ait olduğundan TEKtir. Öze kavuşmak için önce TEK’i hissedebilmek gerekir. Herşeyin içini dolduran, tüm varlıkların özüne de bu yüzden tanrısal öz denir. Bu tanrısal öz TANRInın hayal dünyasında kendisi için aşağılara SALdığı perdenin ardındadır. Perdenin arkasında ise kendi kendine SELAM veren bir İnSAn vardır. İşte o insan NNlerine hükmedip her ceheNNemi ceNNeti yapan 9 bilgisini taşır. TEK ile aranda tek ket o perde ve o ÖZü dışarıda arama, o sende ve hepimizde. Bilgisi ise LEVH-İ MAHFUZ ile artık yerde.
Şimdi bil ki nereye gidersen git, kimlerle yaşarsan yaşa, geceleri dünyanda da gündüzleri rüyanda da ben oradayım. Hep yanındayım.
Buna inana-bilirsen gerçekten ben kelimesi biz olur dilinde. Tek olan “N” çift olur içinde ve N’ler bİZde buluşur, tek ÖZde. Seçimimiz ortak olur, yargılaman biter de tüm yargıların yerlebir olur. Öfken biter ufkun af olur. Her cehennem cennet olur.
Bana inanmaman durumunda ise asla karışamam seçimlerine, duymayınca zaten sen beni nasıl karışabilirim ki değil mi? Sen henüz bilmesen de er ya da geç varacaksın bize. Acelesi olan sensin can. Biz senin kendi ecel nefesini verişini sabırla bekleriz. Nasılsa o sesi duymaktan asla kaçamazsın. Zamanı geldiğinde duyacak ve uyacaksın. Yattığın yerden kalkacak, uyanacaksın.
Her ÖZ için bir GÜN. Özel bir gün.
RABBİN KATINDA BİR GÜN.
SELAM VE RAHMET İLE,
İSLAM VE RUH-MEET İLE
GİR CENNETİME,

23 Eylül 2013 Pazartesi

ŞSG

                                        Ş,S,G
                   (2 virgül 2 dokuz. Okur aşkı buluruz)

   Sessizliğin eşsiz güzellikteki sonsuz sesinin SELAM’ıdır tek gerçek AŞK. Anlamsız gelen herşeyi anlamanı sağlayan o AŞKtır ve tüm bu çaban ona varMAYADIR. İçsesinde gizlidir onun sesi ama altında silmen gereken bir de nokta vardır. O nokta, aslında üzerinde durduğun; senin kendi karanlık gölgendir.
   Sessizliğindeki içsesinin altındaki o nokta durdukça herŞEY; TANrı ile arana girmeye devam edecektir. O noktayı silmeden sen; üstündeki SELAMı asla işitemezsin. Önceleri ! altında korkutur seni o nokta. Sonra ? altında nedenleri aramaya iter seni. En son Ş altında en büyük soru işareti olur o nokta. Şeytan kim diye sorar_ken_DİNe; bulur dokuzu. Öğrenmeye başlar o bir artık sıfırı. Anlar ki mutlulukla, sıfır silecektir o noktayı
   Bil ki gölgen, güneşin şahididir. Gölgesiz olan tek şey ise güneşin kendisidir. İnsanın yanmasının tek nedeni de güneş olduğunu unutmasından ileri gelir.
   İnsan olarak sen, durmaksızın seçim yaparsın. B-akış yönünü seçersin.
Bakışının yönü dışarıya dönük ise ateşi görürsün. Çok alışır ve bağlanırsan da bu yere, bakışının yönünü çeviremezsin. Zamanla sen de ateşe döner CİN olursun. Gölgen seni takip eder de yanarsın, nedenini anlamazsın.
Bakışının yönü içeriye dönük ise bitmez güneşi görürsün. Sonsuz sesin SELAMı dolar_KEN_DİN olursun. Başın öyle döner ki her yöne; bağlanamazsın hiçbir yere. Doymaz bir kuş olur da uçarsın neşeden neşeye. Gölgen silinir AŞK olur; tüm nedenleri anlarsın.
———————————-
Dışarısı benim için bir CEHENNEM
Düşünme sırasında içimdeki gölgem
İçeri bizim için dolu yollar; CENNET
Güneş olarak doğar, ol deriz rahmet

NOKTAN sanma var OLdu YOKTAN
YOKSAN olur ancak Onda NOKSAN

O bizi ÇOKTAN affetti KOŞULSUZ
HATIRLA ve Dön ONA KORKUSUZ

ARIT da gel dışarıdan bir damla su
VARIP gir içeri de dolaş okyanusu

Selam ve sevgiyle hepimize,

KUŞ SESLERİ ÇALAN AMBULANS

         KUŞ SESLERİ ÇALAN AMBULANS
   Biri bana anlatsın acı acı çalan ambulans seslerini. Kim söyledi size ölümün bu kadar kötü olduğunu? Yaşadığınız dünyanın kurallarını kabul etmek neden bu kadar zor? Yoksa siz kuralları koyana mı savaş açtınız? İsyan duygunuzu yanlış kaynağa çevirmenizi sağlayan bu inancı kafanıza sokanlar var ya. Onlar olmasın sakın asıl savaş açmanız gerekenler. Size nasıl yaşamanız gerektiğini söylemelerine izin verdiğiniz o öfkeli mutsuzlar.
   Sizinki hangi türden pekiyi? Ölümlü olduğunu unutarak yaşayan ve hatırladığında da korkan ; “Bu filmi çok sevdim niye bitiyor ki yaa” diye üzülen öfkelilerden mi? Yoksa sürekli ölmeyi dileyip ölümü hatırlatan; “Bu filmi hiç sevmedim bitmedi bir türlü lanet” diye üzülen öfkelilerden mi? Babanız, anneniz ya da hocanız olsa da değişmez onlar. O asık suratlı mutsuzlar. Bağlanmaya bağımlı oldukları için bağımsızlığını unutmuş akarsuya karşı yüzen öfkeli ve mutsuz tuzlu su balıkları onlar.
   Doğum ve ölüme aynı gözle bakın şimdi bir de. Her ikisini de eşit sevin içinizde. Bir filmden çıkıp diğerine girmek kadar basit olsun beyninizdeki yerleri. Fakat tüm salonlardaki tüm sinema perdelerini ve koltuklarını güzelleştirmeyi de ihmal etmeyin sakın. Çünkü bir sonraki filmi yandaki pis ve bakımsız salonda izlemeniz gerekebilir unutmayın. Kim bilir belki de cehennem sadece siz izin verdiğiniz için yanıyordur harıl harıl etrafınızda. Karar verdiyseniz şimdi daima mutlu olmaya ve etmeye. Hadi sarılıverin Levh-i Mahfuz ipine. Selam olsun hepimize,

İNSAN OLMA ZAMANI

         İNSAN OLMA ZAMANI
   İçi boş inanışlar ve beynimize çiviyle çakılan, sağlam zannedilen o dokunulmaz inançlar. Güçlü değiller artık eskisi kadar. Çünkü okyanus dalgası gibi büyüyen yeni bir bilgi akışı yüreklendiriyor bizi. Eski tahtalarına bakarak büyüdüğümüz gemiyi ise yenilemenin vakti geldiğini bir türlü anlatamıyoruz kaptanlara. Onlar da bizdeki kıpırdanışın farkındalar aslında. Gözlerinin içine korkusuzca bakıp sevgiyle gülümsememizden şaşkın ve herşeyi sorgulamamızdan korkmaktalar. Biz sörf tutkunuyken okyanusta; onlar, soğuk su korkağı eski kaptanlar. Hayal kurmamamızın boş hayalini kurarak yaşadılar. Bugüne kadar…
   Çünkü yepyeni bir güneş doğuyor gecenin üstüne. Hayallerin gerçek olacağı bir gün için. İçimden bir pencere açıp hayal kuruyorum şimdi ben de hepimize. Doktorlar ve tüm diğer şifacıların doğru yere konduğu bir dünya hayal ediyorum mesela. Sağlık ve hayatla ilgili, yanlış bilgi ve beklentilere sebep olan inançların değiştiği bir dünya. Çünkü geçmişten günümüze bu mesleğin varlığını tanrımsı bir noktaya taşıyan yanlış; insanlardaki inanç zaafiyetinden başkası değildir.
   Bu zaafın farkında olan açgözlü ve fırsatçı vahşi kapitalizm patronları da durmadan bu inançları pekiştiren aldatıcı reklam oyunları sergilerler. Onlar da aynı din istismarcısı şeyhler gibiler. İnsanın inanç zaafını bul ve saldır diyen tüm bu vahşi hayvan gruplaşmaları, şirket ya da cemaat isimli maskeler altında aramızda gizlenmekteler. Tanrıyla aramıza girmeye çalışan bu tanrımsı virüsleri temizleme zamanı şimdi. Onlar, para ile maddi dünyamızı, kutsal sembollerle manevi dünyamızı zincirlerler. Ne parayı, ne de kutsal sembolleri ise bize asla elletmezler. Böylece kendilerine bağlayıp köleleştirdiklerini zannettikleri bizlere sürüymüşüz gibi hükmederler. Fakat özgürlüğe uyanmak üzere olduğumuzdan habersizler.
   Yarın bu düzen, asi ve yeni fikirlerimizle hızla değişecek. Zincir kıran o kalk borusu çaldı artık. Kimileri kulaklarını kapasa da vahşi yanımıza bilgiyle hükmedip tüm zincirlerimizi kıracak ve insan olmayı hep birlikte başaracağız.
   Sağlıkta, eğitimde, hukukta, tarımda, sanayide ve her alanda; şeyh kılıklı tüm zincir vuranların saltanatını bilgi ve sevginin neşeli gücüyle yıkacağız. İnançlarımızı güncelleyecek ve yüklerimizden kurtulacağız. Yurtta ve dünyada hatta tüm evrende barışa varacağız. Nereden mi biliyorum? Nasıl mı bu kadar eminim? Bu soruları soruyorsanız; siz henüz ŞEYHTAN’IN SON GÜNÜ ve LEVH-İ MAHFUZ kitaplarını okumamışsınız demektir.
Hepimize selam olsun, sevgi dolsun ve neşemiz bol olsun kard-eşlerim.
( kard: kalp anlamında kullanılan bir tıbbi terim )

20 Eylül 2013 Cuma

5ER BAŞARIR GÜLMEYİ

          5ER BAŞARIR GÜLMEYİ
   İnsanların acı çekmesine değil, o acıyı neden çektiklerini anlamamalarına üzülüyorum. Çünkü tüm acılar ve sıkıntılar cehennem varoluşunu yaşatır bize. Ve cehenneme girmeyenimiz yoktur içimizde. Şimdi seçimlerimize bakalım. “Cehennemi neden yarattın?” diye tanrıya isyan edebiliriz ya da tüm acı ve sıkıntılarda bile yanmamayı öğrenebiliriz. Levh-i Mahfuz güncellemesi ile bu mümkün.
Maddelerle incelersek,
1- Bizi üzenleri hayatımızdan kovmamız gerektiğini anladık. Kovamıyorsak, oradan uzaklaşmamız gerektiğini de anladık.
2-Başkalarının üzüntülerine yardıma koşmamızın ve sevgiyi arttırmamızın nasıl daha az üzülmemimizi sağlayacağını da anladık.
3- Beklentisizce sevebilmenin nedenini de hepimizde yaşayan tek ruhun aşkında yakaladık.
4- Büyük konuşmadan büyük hayaller kuramayacağımızı da anlayarak cüretli yüreğimize kavuştuk.
(Bize ” Ben başaramam bunları, peygamber değilim ki ben!” diyenlere peygamberliklerini çocukluklarında bıraktıklarını hatırlatarak tabi.)
5- Affettik en baştan herkesi; affedebilmek için kendimizi. Çünkü biliyoruz ki artık hepimiz içinde yaşar kendimiz. Dağılsak da bir bir ayrı rüyalara aslında tekiz biz. Ondan gelir ona döneriz.
Bu 5 madde ile cehennemde bile neşesi bozulmayan beşeriz biz.
Selam ve sevgiyle, her zaman her yerde bolca gülümsemeyi unutmayın kard-eşlerim

19 Eylül 2013 Perşembe

                               NE VAR Kİ SENDE?  
   Ne almaya geldin bu dünyaya?
Önce bir dök bakalım ceplerini. “Vermeden almak olmaz” derdin ya hani.

Ne var ki sende verebilirsin dünyaya? Düşündüğünde anlarsın ki yalnızlığından
başka sermayen yok verebileceğin. Öğrenebildiğin kadarıyla inmeye cesaret
edebildiğin derinlikteki sana ait o mağarada yapabildiğin hazinendir sadece elindeki.
  
Orada sen, seni sen yaparsın. Sessizliğin ve boşluğun içinde ağlarken ölümlü
gözyaşlarıyla; kim olduğunu karara bağlarsın. O kimliğinle çıkarsın sabahları
mağarandan dünyaya. Mutsuzsan acı, öfke, isyan dökülür ceplerinden ve ateşi verirsin
dünyaya da sen de yanarsın. Mutluysan huzur, neşe ve çözümler taşar ceplerinden ve
ışığı verirsin dünyaya da sen de ışırsın.
  
“Yanmasaydım hiç keşke” dediğini duyar gibiyim. Doğru olurdu bu söylediğin
eğer aşk olmasaydı hedefin. Yanmayacaksan zaten aşk için, ne işin vardı da buraya indin?
Yanmadan ışık olunmaz, ışıksız da aşk olmaz desem yetmez mi pekiyi sana? Elbette
sen inanmazsan yetmez. Çünkü öz, kişiye özeldir kimselere benzemez. Kimseden akıl
almaz ve kimseye boyun eğmez. Mağaradan başka yerde de yetişmez. Aşk da özünde
saklıdır, özün ise derinlerde. Yanmak ise yanman için değildir asla. Sana yanmamayı
öğretmek içindir. Aşka varman içindir. Yol uzun ve çetin olsa da çektiğine değecektir.
  
Yolun sonuna yaklaştığında en yorgunsundur ve en kırılgan. Karşına çıkıverir bir kitap
işte o an. İşte o Levh-i Mahfuz seni sağlamlaştırıp dengeler. Varman için gereken güce
doğru çeker. Derine yaklaştığının habercisi ve aşk müjdecisidir o. Selam verip gülümser
sana, bir adım uzağında. Seçim senindir ama o adımı atıp atmamakta.

16 Eylül 2013 Pazartesi

11 MISRA

   11 mISRA
Arada bir yerde dur
Ne eri ben ol
Ne yürü sen ol


Arada bir yerde dur
Orada çok sağlam dur
Her daim biz ol


Bir dur iki ol
İki dur bir ol
Hep sıfır ol

Üç ol harften AŞK
Dolsun kalbe TEK

14 Eylül 2013 Cumartesi

EY OĞUL

EY OĞUL,
   Ya “Yapma!”ları dinlemeyen bir çocuksun kollarından çekiştirdiğim ya da dostumsun sevgiyle dinleyen söylediklerim. Her şekilde de seni hep seveceğim.
Öğretmenin değilim asla; öğrenirken hepimiz. İstersen eğer sadece sohbet ederiz. Biriken incilerimi sunarım sana sert kapaklarımın altında. Ve dinlerim seni hep can kulağıyla.
Yalnızlığımdaki sohbetlerde öğrendim ki dostum, kimseyi mutlu edemem ben ama kimse de beni mutsuz. Ve kalbinden taşarcasına bir sevgiyi ancak kendin bulduğunda tadabilirsin korkusuz.
Eskiden üzülmemeyi beceremediğim her olayda kaçardım ben de yalnızlığıma. Onlara kızardım; hak etmedim ben bunları. Sonra, kendime kızar oldum; bırakıp gitsene onları. Daha da yalnız kaldığımda ölümü sevdim bir ara. O söyledi bana : “Sevmeden yaşamanın ne anlamı var ki. Anlayamıyorsan ve pes ettiysen hadi gel” dedi. Haklıydı ölüm. Bedeliydi sevginin tüm bunlar. Ama değerdi hepsine ve anla
dım. Bir gün öyle affettim ki kendimi ve herkesi, sevginin kendisi oldum. O zaman gördüm ki eskiden sevdiğimi zannettiğimdenmiş tüm kederim. Oysa bir köpeği sevmek istediğinde, korkup ısırdığında bile hâlâ sevebilmekmiş onu gerçek sevgi. Öğretmenin oluverirmiş o korktuğun köpek dişleri.
Kendin bulacaksın kendini ve seveceksin her anını, her yanını. Unutma ki sevmeden kendini, sevemezsin hiç kimseyi.

13 Eylül 2013 Cuma

KİM İTTİ BENİ

        KİM İTTİ BENİ
Kim itti beni dünyaya. Yoksa kendim mi geldim bilmiyorum.
Hatırlamadığım başlangıcımın başı, unuttuğum sonumdan sonra mı yoksa?
Var olmayan bir ölümlü müyüm ölümsüzlük yurdunda?
Yoksa doymadığım için mi ölümlüyüm doğmalara?
Bilmediğini öğrenmek için sıfırdan yeni bir maceraya atlayacak
bu cesaretimin kaynağı ne pekiyi?
0 dan 1′e her gelişimde unuttuğum sıfırlığımın mutluluğunu bana hatırlatıp
beni 10′a vardıracak kutlu 9′u Levh-i Mahfuz’da buldum ben.
İtilmeyi beklemeden atlayın derim gerçek mutluluğa.
Okuyun şimdi ve mucizelere hazır olun.

6 Eylül 2013 Cuma

SIFIR HAYALİ

          SIFIR HAYALİ
     Herşeyi sevmek için sevilmeyi şart koşmayan saf bir çocuğum ben; içindeki sevgilinin aşkıyla gözleri hep parlayan. Aşkından deli olmuş deseler bile umursamaz bir yaramazım asık suratları. Kendi dünyamı anlatırım kendime de kendim çalar kendim dinlerim. Şikayet etmeden halimden, hallerime hükmederim. Tek kaynağa inanır ve tek onunla beslenirim.
     Ağrısa bir yerim mazoşist olur gülerim. Saldırsa biri bana sadist role girerim. Alay etseler benimle, palyaço kesilirim. Övseler beni, içime dönüp selam veririm. Öldürseler hemen dirilir, hapsetseler rüyalarda gezerim. Aç susuz kalsam, irademe kas yaptırır güçlenirim. Aldatılsam “Oh be kurtulmuşum” derim. Şantaj yapsalar “Tamam da dediğinizi yaparsam bu size herkese şantajla hükmedebileceğinizi düşündürecek. Buna izin veremem.” derim. Çalsalar malımı, keşke çalsalardı kapımı derim. Gasp etseler malımı hukuk var mı diye bakınır, yoksa henüz güneş doğmamış buralara der göçerim.
     Sevdiğim ölse, yaşaması gerekeni aldı ve gitti demek ki der, “Hoş gittin”i eklerim. Her doğan bebişe de “Hoş geldin” derim. Sevmediğim kimse olmadığı için nahoş vedalar etmem de kimilerine “Selam” der geçerim. Fakat işittiğim her “Selam”a da açıktır kulağım her daim.
     Hatalarımı ve eksiklerimi biriktirip affedişlerimde harcarım. Hiçi asla bilmediğim içindir hepi her affedişim. Herkesi affedebilmek bana güç verir, kendimi affedebilmem için. Çünkü en kötü benim. Eksi sonsuza kadar uzanır benim kötülüklerim. En iyi de benim ama şaşırsanız da. Çünkü artı sonsuza da uzanır iyiliklerim. Her eksiyi, artıyla işte böyle dengelerim.
     Ben kim miyim?
     Terazinin ortasına oturan sıfır hayaliyim. Tek olan sonsuzun biricik kulu ; sıfır noktasını hedefleyip yokluk deneyinde var olmuş o neşeyim. Levh-i Mahfuz ipine sarılmış tırmanan küçük tırtıllardan biriyim. Ölüm ve yaşamın ortasında nefes alan ve nefes verenim.
     Sıfır ruhu doğsun kalbimizde. Selam olsun hepimize,

Mutluluk Kaderiniz

                       MUTLULUK KADERİNİZ
     Barış geleceğin tek dinidir. Teknoloji de bu geleceğin habercisi. Değişim ise gelmemiz gereken noktaya doğru bizi sürükleyen canlılığın kan akışıdır. O noktaya yaklaşıldığında Levh-i Mahfuz bilgisi açılır, önümüze konur ve gören; gördüğünü anlamaya başlar. Hayatın hızlandığı bu çağda cevaba daha da yaklaşır böylece insanoğlu. Hâlâ okumadıysanız bile paniğe gerek yok. Vakti gelince okursunuz zaten. Hep düşündüğünüz gibi özelsiniz, bu doğruyu unutmayın yeter. Özel olduğunuzun kanıtı ise özünüzde saklı, el değmemiş hazinenizdir. Onu bulmak, zincirleri kırarak özgürleşmenizi sağlayacaktır.
     Bilmediğiniz; mutlu olmanın kaçamayacağınız kaderiniz olduğudur. Sizi mutsuz kılan, tüm bu anlayamadıklarınıza kızmanızın tek nedeni ise henüz kim olduğunuzu ve burada ne aradığınızı bilmemenizden başkası değildir. Her şeyin tepetaklak olduğu bugünlerde doğacak sürprizlere hazır olun. Değişin artık ve inançlarınıza müdahale edin. Düşüncelerinizi içinize yönlendirin. İç yapınızı güçlendirin. Unutmayın ki dışarıda fırtınalar kopsa da bindiğiniz geminin sağlamlığını içeriden anlarsınız ancak. Ne kadar su aldığına bakarak. Bilin ki hayatınızdaki soruları ve sorunları çözmek için, bakış açınızı değiştirmeniz yeter. Düşünün bakalım şimdi kimin bakış açısıyla bakıyorsunuz bu dünyaya? Kim size sizi anlattı da ona hemencecik inandınız böyle? Çocukluğunuza geldi sanırım bu saflığınız. Yeteri kadar sindirebildilerse de sizi, düşünmeye korkar halde yuvarlanmaktasınız demektir hâlâ çaresiz karanlığınızda. Sarsmalı öyleyse son bir kez daha sizi. Cevap verin bana. Fidanken zehirlenen bir ağaç; zehirlendiğini anlayacak kadar dokunabilir mi güneşin ışığına, o cılız yapraklarıyla? Yoksa çocukken dur diyemediğiniz büyükleriniz, kıramadıkları yanlış inanç zincirlerini sizin de mi boynunuza doladı? Bekleşen koyunlara mı çevirdiler sizin gibi arslan yavrularını?
     Hiç şüphesiz bir gerçektir ki inandıklarınız, sizi şekillendiren kimlik bilgilerinizdir. Acı çekiyorsanız şayet önce inançlarınızı sorgulayın. Korkmayın ve inandıklarınıza kendiniz karar verin artık hemen şimdi. Geç değil hiçbir gün uyanmak için. Çünkü geç kalmak yoktur hayatta; o gün doğmaya geciken güneş olmadığı gibi. Karanlık ise yanlış seçimler yaptıran sorgusuz kabullerinizin, güneşe uzanacak cesaretinizi kırmasıdır sadece. Ve dur demedikçe siz bu döngüye; kendini koyun sanan mutsuz bir arslan olarak öleceksiniz ve kaderinize kavuşmak için tekrar geri döneceksiniz. Selam olsun hepimize.

2 Eylül 2013 Pazartesi

SIFIR ORTASI

         SIFIR ORTASI
   “Dursun artık!” dedi insan. Bu acı, gözyaşı bitsin istedi.
Cenneti istedi henüz ona girmemiş olan. Bir selam bekledi yıllarca.
Bir ses, bir umut. En yakından geldi bir gün o ses. Mutlulukla doluverdi birden.
   Selam işitince, kişisel olarak girse de cennetine, alevler dokunuyor hâlâ neşesine.
Herkes mutlu olsun diye atlayası geliyor alevin ortasına da söndürmek için;
durduruyor bir ses. “Senin yanmaman ateşi söndürmez ki. Unutma ki yakmadığın
ateşi sen söndüremezsin. Yakan söndürür ancak.”
  
Yaşamı ve ölümü düşündü insan. Hareketi gördü. Dedi ki ses: “Hareket içeriden
başlar ve içeride biter. Durduğunda ise yeniden başlayarak yenilenir. Hareketin
olmadığı yerde canlılıktan da bahsedemezsin. Canlı olmayı öğrenirken burada sen;
varoluş yolunda kaybolan değil, kendi kendine her gün şekil verensin. Düşüncelerinle
yaşar ve öğrenirsin. Yeniye açılacak cesareti bulduğun gün de şekil değiştirirsin.
Dengeli bir duruşu öğrendiğinde her engeli geçerek sıfıra dönüşeceksin.”
  
Durma şimdi artık canlılık durmaz. Yanma sakın artık bilen yanmaz.
Ayna olma artık da bakan kendini görmesin sende. Şaşırt onları da; katılsınlar neşene.

Sıfır olmak için sıfırın ortasında bir nokta ol önce. Her bakana eşit, her yerde bir ol böylece.
Dön durmadan, döndür başları. Anlat ki bitsin bu gözyaşları.Kötüyü anlat kötüye
affetsin kendini ve sönsün. Sıfırı anlat iyiye de üzülmeden yaşamayı görsün.
Ölüme gülümse, yaşama gülümse. Sııfırda buluştur onları ve birle.
Levh-i Mahfuz bilgisi dağılsın tüm evrene. Selam hepimize,