25 Şubat 2013 Pazartesi

 Şaşırmadan önce Levh-i Mahfuz'u okusam da hazırlansam...
Bir gün derinlerdeyken iç sesini duysan ve şaşırsan.
Sana tüm varlığın sahibi olduğunu söyleyen bu ses senin de aslında
kendisi olduğunu söylese. Kafan iyice karışsa, korksan ve emin
olamasan.Delirdim mi acaba diyerek seni ikna etmesi için ondan
imkansızı gerçekleştirmesini istesen. O da bunu gerçekleştirse ve
seni emin kılsa. Sen artık emin(iman) sahibi yani mümin olursun.
Pekiyi sen derinlere hiç inmemişsen ve hiç beklemediğin bir gün
aynı sesleri duysan beyninde. Sen de emin olmak için ondan
imkansızı istesen ve o da yapsa ama sen emin olamasan.
Ve desen ki “Acaba zihnime girmeyi başaran bir teknolojiye sahip
biri mi bu? Böylece beni büyüleyip etkisi altına alacak?”
Evet öyledir aslında, sen öyle düşündüğün için öyledir.
Çünkü sen eğer o teknolojiye sahip olsan hemen başkalarının zihinlerine
girip onları köleleştirmeyi düşünebilmektesindir hala. Bu senin aslında
baktığın her yerde sadece kendini gördüğünün en net delilidir.
Nefs, seni sana yabancılaştırmıştır artık. Unuttuğun şey; kendinsindir.
Aşkla dönmeye söz verdiğin kendin.
Oysa iki sen vardır.
Biri andadır, öbürü her anda.
Biri ölümlüdür, öbürü ölümsüz.
Biri almayı sever, öbürü vermeyi.
Biri an gelir küfreder, öbürü her anda şükreder.
Biri hiç mutlu olamaz, öbürü mutsuzluğu küfür sayar reddeder.
Biri kendisi için taraftır, öbürü herkes için araftır.
Biri hep bekler teslim olur ölür, öbürü hiç durmaz islam olur yürür.
Biri nar olur öfkeyle yakar, öbürü nur olur sevgiyle sarar.
Biri ben ben diye unutur öbürünü düşünmez başka,
öbürü keşke hatırlasa da bizi, kavuşsak der aşka.
Biri uzaklarda arar durur cevabı da
öbürünün kalbten gelen en güzel sesini duyamaz olur.
Kendime soruyorum hangi ben gerçek olan die.
Sonra anlıyorum gerçek olan “non die”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder