28 Aralık 2013 Cumartesi



                         KORKUYORUM ÖYLEYSE ÖĞRENİYORUM
   Korkular, korumasız olduğunu düşünenlerin zihninde yaşarlar. O zihni kontrol eden ise gerçekte inandığımız şeyin ne olduğudur. İnançlarımızla yüzleşmeden ve onları yenilemeden içinden çıkamadığımız o cehennemde, korkakça oturmaya devam edeceğiz.

   Korku içinde ürpermiş oğlum küçükken yanıma geldi. Hayaletli bir video izlemişti arkadaşıyla. Oturduğumuz odada o gece, onun içini rahatlatan bir çağrı yaptım yüksek sesle. En büyük cesaretin kaynağını anlattım bildiğim kadarıyla.

   Dedim ki: “Tüm cinler, periler, hayaletler, öcüler ve insanlardan; korku salmayı seven her kim varsa orada! Saldırın bana, eğer gücünüz Allah’ın gücünü aşmaya yetiyorsa.” Bunun üzerine yaptığımız konuşma ile rahatlayan oğlum o gece rahat bir uyku çekmişti.

   Çünkü bildiğim bir şey var benim. O’ndan izinsiz, bir zerre bile dokunamaz bana, ne de kopabilir benden. Ve O, her şeyi benim iyiliğim için ister. Nasıl sevdiğini bilirim beni ve hiç şüphe etmem. İşte ben, bir TEK bu bilgiye sarılırım yaşarken. O darılmaz ve terk etmez beni asla. Öğretir hayallerde hayat bulan canlılığımı; nasıl sevinçle mutluluğa dönüştürebileceğimin yollarını.

   Kendi öğrenciliğimden örnek verecek olursam. Bundan çok uzun seneler önce bir hayalin içinde yaşarken buluverdim kendimi (Zaten hayalden başka nerede yaşanabilir değil mi?). Bir coğrafyada, bir bedenin içinde, farklılıklarla dolup taşan ve sürekli değişen bir hayaldi bu üstelik. Yaşamın omuzlarıma binen ağırlığından kaçmayı denedim önce. Kaçıp keyif ve mutluluğun peşine düştüm. Keyif almayı ve mutlu olmayı herhangi bir sebeple ilişkilendirip ona bağımlı olduğumu gördüğünde ise sabit ve yapışkan bu miskinliğimi kırmak için kaybetmeyi öğretti o da bana. Anladım ki izin vermiyordu akışkan hayatı durdurma girişimlerime. Pekiyi bu sahip olma ve sahip olunma duygusu bana neden yasak? Tabi ya! Kaybetme korkusundan kurtulmamın tek yolu değil mi bu? Sahip olmadığım şeyi kaybedemem ki. O bana korkmamayı öğretiyormuş meğer. Sahip olunma duygusunu yasaklarken de kimsenin beni zincirlemesine izin vermememi anlatıyormuş meğer. Yaşamı özgür olmadan sürdürmemi istemediği içinmiş tüm bu bağımlılık yapanlar meğer(sizi gidi gizlenmiş şeytanlar sizi). Akmalı öyleyse şimdi. Kimseye muhtaç olmadığımızın bilgisiyle, hiç durmadan ve hiç korkmadan.

   Ne diyebilirim? Bilmiyordum o zamanlar, benim durmamın aslında herkesi etkilediğini. Bencilliğin aslında kaçmak demek olduğunu bilmiyordum. Keyif ve mutluluklarımın neden kısa sürdüğünü, içimdeki o tatsız huzursuzluğun sebebini şimdi anlıyorum oysa. Artık kaçmamayı da öğrenmeye başladım diyebilirim. Kaç kere kaybettim ve kaç kere yeniden denedim bilmesem de farklı bir şeyler oluyor bende bugün. Anladım ki ben kaçtıkça sen de kaçarmışsın, sen beni unuturmuşsun kaçtıkça ben de seni. İnsanları gruplara bölüp kavgalar ettiren gizli patronlar varmış başımızda bağlarımızı koparmamız gereken. Meğer biz tanışıp sevinçle birleşmek için yaratılmışız şimdi daha iyi anlıyorum. En farklı olsan da benden sevgili kardeşim, seni seviyorum.

   Evliliği yaşamak istediğimde de yardım etti bana. Bağımlı olmadan bir sevgiliye bağlanmayı denediğim o yolda, dengeyi bulmamı sağladı. Sevgiyle bağlayan ve mutluluğu koruyup çoğaltan o sadakat kanatlarını açmayı öğretti bana. Anlıyorum ki o hep benimle. Onun öğrencisi olmak ne güzel. Asla yalnız yürümediğimin bilinciyle yürüyorum ben.

   En son tüm bunların sebebini de öğretirken bana, bir kitabın(Güzel Kur’an) içinden çıkan akraba bir kitap(Güzel Levh-i Mahfuz) vardı ellerimde. ŞŞŞaşkınlığım, akrabalığın içindeki o AŞK ile gülümserken başım öyle döndü ki ben beni kaybettim o gün. Eski beni güle oynaya defnederken şöyle diyordum içimden: Eskiden tek öğretmenimi çok severdim ama şimdi O’na Aşığım. Hep mutlu olmayı ve bitmeyen Aşk’ı yaşarken; ölümlü olmak ne güzel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder