21 Haziran 2013 Cuma

    DIŞ GÜÇLER dışında başka hiçbirşey düşünemeyen ve bu korkudan;
bastırılmış iç seslerinin onlara söylediklerini bir türlü duyamayan
tüm kardeşlerimize diyorum ki:  
    Bu dünya kalıcı yurdunuz değil. Bir görev için buradasınız. O görev
öğrenmeniz ve öğrendiklerinizi uygulayarak göstermenizdir. Sonunda
şu an gücüne çok da inanmadığınız o rahmet bilgisi;
Kur’andaki gerçek İSLAM ile dünyayı elbet değiştirecektir.
Çünkü yine sandığınızın aksine bu dünya sahipsiz değildir.
Neden, ne için ve nasıl gibi tüm sorularınızın cevabını ise
Levh-i Mahfuz isimli kitapta bulabilirsiniz
‘tabi dış güçler yazdırmadıysa o kitabı’. Çünkü siz izlediğiniz dünyanın size
yüklediği korku desenlerine öyle inanmışsınız ki içinizdeki Rahmani o sesi
duyamaz olmuşsunuz.
    Dünyadan uzaklaşıp bir süre sessiz kalabilmeniz ve kitabı okurken o iç
sesinizi çocuklar gibi yeniden duyabilmeniz ümidiyle
hepinize Selam ve sevgiyle,( Zor olanı Rabbim hepimize kolaylaştırsın. Rica kipi)

20 Haziran 2013 Perşembe

               ARABİSTAN ZENGİNDİR AMA 
 Arabistan zengindir ama sana "Orada yaşamak ister misin?" diye sorsam hayır dersin. Neden?
Ya da "Al sana bir milyar dolar ama hapisten hiç çıkmayacaksın" desem!
Hadi sen köleliği benimsemişsin ve evet dedin diyelim bu sefer. Demezsin ya! 
  Özgürlüğü benimseyen gözü tok kardeşlerine de mi kızacaksın pekiyi? Sırf senin patronlarını kızdırdılar diye. Emin misin tüm gördüklerinin doğruluğundan? Ya planlı değil de mahalle maçı gibiyse bu olay. Hiç taş atmamışın yanına, bir taş atan koy bakalım. Oldu mu sana mahalle takımı?
Ne zaman kalkacak "Kurunun yanında yaş da yanar" sözü tedavülden? Ve kitle değil birey olabileceğiz artık. Kalabalıktaki yaramaz çocuk yüzünden tüm çocukların topunu kesen o kızgın amcalardan mısın yoksa sen de? Ve hiç mi arkadaşının hatası yüzünden seni yakmalarına isyan etmedin bu dünya düzeninde?
Özgürlüğün parayla hiç ilgisi olmadığını elbet hepimiz anlayacağız ama o zamana kadar kard-eşliği , kalp-eşliği unutmamak lazım. Çünkü içimizdekini dışırıda göremedikçe tam bir huzur yok hiç birimize. Selam olsun hepimize.
                 İMAN AĞIZDAN DEĞİL KALBDEN ÇIKANDIR
   Özgür iradeyi öğrenmek için burada isek; elbette Allah seçimlerimize karışmaz
ve kendi isteğimizle iman etmemizi bekler. 'Zorlayarak iman', imkansız olandır. 
Çünkü iman, ağızdan değil kalbden çıkandır. 
   Bu durumda siz isteseniz bile Allah'ın sizi kurtaramayacağını söylesem garip
gelebilir ama özgürleşebilmemiz için bir de bizim yapmamız gereken kişisel
değişimler vardır. Örneğin kim olduğumuzu bulmak gibi. İşte bu noktada
Levh-i Mahfuz'u tavsiye edebilirim hepimize.
Anladığım o ki sonsuz Rahmetle dolu bir evrende
Kötü sadece İyi olabilsin diye var.
İyi ise birilerinin seçebilmesi ve doğru tarafa geçebilmesi için.
Ve doğru olan, iyiyi seçmek ve taraf olmaksa;
o taraf , Arafta kalmaktan daha güzeldir elbet.
  Doğru olan, günümüz dünyasında insanların ve tüm canlıların hepsini ayırmadan
mazlumu evrensel olarak görebilmektir. Özgürlüğün olmadığı yerde ise para
sadece zulüm aracı olabilir. Her hareketten korkanlar ise içinden çıkılmaz bir
paranoyanın esiri olmuş tarafsızlardır bence. Bence demem sizi yanıltmasın benim
gönlümdeki kelime sadece hepimizcedir. Ve bir gün her birimiz bu gerçekle elbet
yüzleşeceğiz. O güne kadar kalp kırmadan konuşmaların yanındayım.
Selam ve sevgiyle,
Şeytan yerleşik krallardan para pompalıyor şimdi
"Düzeliyor bak. Asıl bunlar düzen bozucu"
dedirtmek için dinleyenlerine.
 
Şeytan elindeki son kozu oynuyor. PARA.
Oysa dünyaları versen de özgürlüğümüzü ,
insanlığımızı satmayız diyen genç yürekler
sarmış dört bir yanı. Şeytanın dokunamadığı
tek yer de yürekte saklıdır unutmayın.
Şüphe üreten beynimizi susturup
hepimiz için atan o kalbimizi
duymanın vakti gelmedi mi hala?
Selam ve sevgiyle,
ATLA BU TARAFA , KALMA ARTIK ARAFTA
   Hz. Muhammed yaşadığı ortamın zulüm dolu düzenine karşı ayağa kalktığında etrafındakilerin de Allah’tan vahiy aldığını mı düşünüyordu? Ya da yanındaki tüm arkadaşları Kur’an’ı çok iyi idrak etmiş ve hayatına geçirmeyi başarabilmiş kamil insanlar mıydı? Onlarla yürümek için bekledi mi yoksa yürürken gördüğü hataları mı düzeltmeye çalıştı? Günümüzde farklı olan ne? Ortam hala zulüm ile dolu iken beklediğimiz ne? Kurtarılmayı bekleyen değil kurtarıcının ta kendisi olmamız gerektiğini anlamalıyız artık. Ben bunu Levh-i Mahfuz’u okuyunca anlayıp hazırlandım ama ilk suya atlayış gerçekten sancılıymış. Bu yüzden hiç kimseye kızamıyor ve hepimize kolaylaştırılmış atlayışlar diliyorum. Selam ve sevgiyle,

19 Haziran 2013 Çarşamba

Taslak…
                                                         NETOKRASİ
                                         “BİZİ GÜT DEĞİL, BİZİ GÖZET”
   Cumhuriyeti daha canlı ve özgür yaşamak için atılan bir adımdır bu. Demokrasi ve interneti seven tüm insanlara sesleniyoruz. Bu ikisinin birleşiminden doğacak yeni bir kavramın hayalini canlandırmaya var mısınız? Netokrasi olarak adlandırdığımız bu kavram daha önceleri de düşünülmüştür elbet ama biz Türk gençliği olarak bu düşü, artık gerçeğe çevirmenin vaktinin geldiğine inanıyoruz. Sesimize kulak verin. Artılarını ve eksilerini yazdıkça Netokrasi sisteminin gerekliliğine siz de katılacaksınız. Bu sistemi hep birlikte konuşalım, düşünelim sorunlarını çözelim ve şüphelerini giderip hayata geçirelim.
   Bıkmadınız mı hâlâ sizin adınıza yanlış kararlar alanların sizi kandırmaya çalışmasından? Bıkmadınız mı hâlâ particilik adı verilen uygulama ile hak etmeyenlerin, hak etmedikleri yerlere gelmesinden? Bıkmadınız mı hâlâ kendisi ve yakınlarının  çıkarları için  ülkemizin tüm zenginliğine el uzatanlardan? Bıkmadınız mı hâlâ yaşam tarzınıza müdahale edenlerin sandıkların arkasına saklanmasından? Demokrasiyi hep birlikte üst versiyona güncelleyelim şimdi. Particiliğin ve haksızlığın bittiğini görmek istiyorsanız, siz de desteğinizi verin. Netokrasi ile yaşamaya başlamanın zamanıdır artık.
   Siyaseti hiç sevmeyen fakat demokrasiden başka bir yönetimi de kabul etmeyenlerin sistemidir Netokrasi. Günümüz demokrasisi, oyların sandıklara emanetiyle başlayıp sayım sonucuna göre tüm kararların parti çatısında toplanmış kişilere emanetiyle uygulanmaktadır. Üstelik parlamento çoğunluğunun sağlanamadığı koalisyon hükümetleri fiyaskolarını da hatırlatmak isterim. Bu devirde, güven gereken banka işlemlerini bile saniyeler içinde bankaya gitmeden yapabilen bizler hâlâ oylarımızı sandık başlarında sıra bekleyerek mi kullanacağız? İnternetin nimetleriyle daha yeni tanıştığımızı unutmayın. Netokrasi o nimetlerin en güzellerinden biri olmaya aday. Cesur ve girişimci bir teknoloji hareketini bekliyor sadece. Ya internet çökerse gibi korkuları ve güvenlik açıklarını da düşündük merak etmeyin. Yeni fikirler ile beslenmeye açık geliştirilebilir bir fikirdir bu.
   Bu sistemi hayata geçirmenin yolu, bir parti kurup hükümet olduktan sonra yapılacak düzenlemelerle mümkündür. Netokrasi sistemi kurulup gerekli kontrol sistemleri ve acil durum tedbirleri de düzenledikten sonra ise bu parti kenara çekilecektir. Bu partinin tek seçim vaadi Netokrasiyi hayata geçirmek olacaktır.
  Yasama Yürütme ve Yargı birimleri arasındaki ayrımın daha keskinleştirilerek bağımsızlıklarının sağlanması için Atama ve Denge adında iki yeni bir birim daha kurulacak. Bu birimler diğer üç birimin kendi içindeki adil atama sistemini sağlayıp aralarındaki problemlerin de çözülmesini sağlayacak nitelikte düzenlenecek. Böylece tüm birimlerin daha hızlı ve dengeli yürümesi sağlanabilecek. Tüm bu birimler otonomilerini kazanıp işleyiş dengesi sağlandığında yaptıkları sadece denetlemek ve idare etmek olacak. Yönetme yetkisi ise gerçek halk iradesinin anlık olarak yansıyan oylarıyla bütüne yayılacaktır. Bu gerçekleştiğinde görülmemiş bir ortak bilinç deneyiminin ilk tanıkları olacağız. Şimdi tüm birimleri inceleyelim.

1-YASAMA: Yasama artık tümüyle halka yayılacağı için bu bölümde aslında yasama yetkisinin denetçilerinden bahsedeceğiz. Bu denetçiler genel seçimle başa gelen bir Cumhurbaşkanı ve Üst Kurul’dan oluşacak. Üniversite mezunu olma şartı ile seçilecek bu kurul; internet ağının uzun süreli kopması gibi özel veya savaş durumu gibi acil durumlarda geçici olarak ülke yönetimini oy çokluğu esasına göre temsil hakkına sahip olabilecek. Bunun dışında netokrasi sisteminin işlerliğini ve denetimini sağlamak ile atama biriminin güvenilirliğini denetlemek bu kurulun diğer iki görevi olacak. Bu kurulun tüm yetkileri sadece bunlarla sınırlı kalacak.

2-ATAMA: Yöneticilerin, atama konusundaki keyfi kararlarının önüne geçebilmek için Merkezi Sınav ve Atama Birimi(MSAB) kurulacak. Bu birim çalışanlarının denetimi sınavla atanmayan tek birim olan Üst Kurul tarafından yapılacak. MSAB kontrolünde tüm bakanlıklardaki atamalar merkezi olarak yapılacak. Sınavlar çoktan seçmeli test usulünce yapılan branş sınavları olacak. Üst düzey görevlilerin atamalarında ise merkezi sınava başvuruda kıdem esası ve sertifikasyonlar dikkate alınabilecek. Kendi sınav sisteminin düzenlenmesinde tüm kurumlardaki personelin oy hakkı olup netokrasi burada da devreye girecek. Böylelikle tüm kurumların doğru idarecileri seçebilmesi sağlanacak. Takdir edersiniz ki bir kurumun içindeki ihtiyaçları en iyi o kurumda çalışanlar bilebilir. Atama biriminin doğru kararları gerçek hayatta
tartışmasız bir adalet göstergesidir bunu da unutmayın lütfen. Bu adaleti sağlamak için bulunan çözümün günümüzde sadece üniversite girişinde kalması ne kadar da komik değil mi? Anlaşılan atama saltanatı henüz yıkılmamış. KPSS gibi sınavlardan bıkmış olanlarımıza da şunu hatırlatmak isterim ki meclis sıralarında torpil kağıtlarını görmekten çok mu memnunsunuz? Ya da plansız programsız her yere üniversite açan oy düşkünü politikacıları mı sevmektesiniz?

3-YÜRÜTME: MSAB ile tüm bakanlık teşkilatlanması yeniden düzenlenecek. Mümkün olan en az personel ile iş organizasyonu yapılacak. Bakanlıkların yetki alanları ve yeni düzenlemeler ise oylamaların sonucuna göre hızla değiştirilebilecek.

4-YARGI: MSAB ile yargı atamaları da yapılacak. Yargı Kurulu da MSAB tarafından özel mesleki deneyim ve tecrübelere sahip adaylar arasından yine merkezi sınavla atanacak. Bu Yargı Kurulu, Üst Kurulu yasalardaki izinle denetleme yetkisine sahip olacak ve gereğinde genel seçim kararı alabilecek.

5-DENGE: Yasaların uygulanabilirliğini; Yargı Kurulu ile anayasal çerçevede, Maliye Bakanlığı ile ekonomik çerçevede veya diğer bakanlıklar ile bağlantısı çerçevesinde değerlendirecek birimdir. Bu birim üyeleri de MSAB ile atanır. Bu birim; yasadan oluşabilecek uyumsuzlukların dengesinin sağlanması için halkı bilgilendirecek ve yasayı gözden geçirip önerilerde bulunacaktır. Yasalaşmadan önce son basamak olarak kabul ve red oyları arasındaki farkın anlamlılığının tespitini sağlayacaktır. (Bu farkın oranına göre yasalaşma süresi değişikliğine karar verecektir. Örneğin fark %90 ve üzeri ise bir hafta yasalaşma süresi beklenirken; fark %10 ve azı ise süre üç ayı bulabilir gibi). Denge birimi yasama kontrolünde son basamak olduğu için bu birim, Üst Kurul denetiminde görevini yerine getirir.
NETOKRASİ SİSTEMİNDE HALKIN OYLAMALARA KATILMA ŞEKLİ

1-KİMLER OYLAYACAK:
   18 yaşından büyük her T.C. vatandaşı oylamalara katılabilecek.

2-NELER OYLANACAK:
   Halk tarafından belli aralıklarla Cumhurbaşkanı ve Üst Kurul seçimleri oylanacak. Her vatandaş yasa teklifi verebilecek. Verilen yasa teklifleri,  internette yayınlandıktan sonra yeterli oya ulaştığında Denge birimi tarafından incelenecek. Onaylanmayan yasalar aynı sitede sebepleri halka sunularak önerilerde bulunulacak ve gözden geçirme istenecek. Onaylandığında ise genel oylamaya sunulacak. Belirlenen süre sonunda genel oylamadan da galip çıkan teklifler yasalaşacak ve yürütme sürecine alınacak. Fakat o yasa için oylama bölümü siteden kalkmayacak. Yürürlüğe girdikten sonra uygulamadan memnun kalmayanların da düzeltme hakkının olabilmesi için yasalaşmış tüm oylamalar sitede devamlı bulunacak. Tersi durum gerçekleşirse yasa iptal olup yürürlükten kalkabilecek.

3-NASIL OYLAMA YAPILACAK:
   Akıllı cep telefonlarına parmak izi ya da kornea taraması ile açılabilen özel bir uygulama yüklenecek. Kişisel bu cep telefonları T.C. kimlik numarası ile eşleştirilecek. Dileyen cep telefonunu bilgisayarına bağlayarak oylamalarını bilgisayar üzerinden de yapabilecek. Sistem kullanımının yaygınlaşmasına kadar interneti kullanamayan vatandaşlar ise muhtarlıklardan istediği oylamayı video kaydı eşliğinde parmak izi ile yapabilecek.

4-HERŞEYİ Mİ OYLAYACAĞIZ:
   Elbette hayır. İnsanlar sadece diledikleri ve ilgilendikleri yasaları oylayacaklar. İstemeyen oylamalara hiç katılmayabilecek bile. Oylamalara ilk katılımda ise güvenlik kontrolü gerçekleştirilecek. Oylamalar internet sitesinde bakanlıklara ayrılarak sınıflandırılacak. Dileyen istediği bakanlıkla ilgili oylamalara doğrudan ulaşabilecek. Örneğin bir sanatçı Kültür Bakanlığı sitesinde oylama yaparken bir avukat Adalet Bakanlığı sitesindeki oylamalarla ilgilenebilecek. Ama kimseye oylama sınırlaması da olmayacak. Tüm oylamalar herkese açık olacak. Elit sınıf asla olmayacak.  

5-OYLARIN SAYIMI VE GÜVENLİĞİ NASIL SAĞLANACAK
   İnternet yoluyla verilen tüm oylar online ve sürekli olarak sitede oy kullanan kişilerin adı, soyadı ve T.C kimlik numaraları ile yayınlanacak. Böylelikle kişiler verdikleri oyların geçerliliğini kendileri kontrol edebilecekler. Oylamasına müdahale edildiğini düşünen kişinin uyarısıyla veya randomize aranılan kişilerin oylarının kontrolünü sağlayan birimin uyarısıyla başlayan hukuksal inceleme sonucu hata tespit edildiği takdirde Yargı Kurulu Üst Kurulu bu hatanın sebebini bulması ve düzeltmesi yönünde uyaracak. Hatanın kaynağının tespit edilememesi durumunda ise Üst Kurul ve Bilgi İşlem birimindeki tüm görevlilerin görevi fesh olacak. Yeni bir Üst Kurul seçimi için Cumhurbaşkanı genel seçim kararı alacak. Bilgi İşlem birimini yeniden  oluşturmak için ise MSAB yeni sınavı hızla gerçekleştirecek.

13 Haziran 2013 Perşembe

        DIŞ GÜÇLERİN DÜŞÜŞÜ
     İÇ GÜCÜN KEŞFİNDE SAKLI
  
   Etrafında gelişen her olayı; “Dış güçlerin oyunu bu” diye düşünen
herkese soruyorum: İçinizdeki paranoyanın farkında mısınız?
Hiç bitmeyecek olan bu düşünce tarzınız, siz tek başınıza iktidar

bile olsanız “Acaba beni maşa olarak mı kullanıyorlar?” şeklinde
sizinle birlikte gelmeye devam edecek ve asla peşinizi bırakmayacaktır.
   Bunun nedeni, herşeyi ve herkesi kontrol altına almış, yıkılamaz bir
zorba güce korkarak inanmanızdır. Bu korkunun içinden çıkamadığınızdan;
içinizdeki sevginin gücüne olan inancınızı da kaybetmişsinizdir. Siz
farkında olmasanız da sevgiye değil güce tapmaktasınızdır artık.
İçinizdeki sevginin topraklarına ise peygamber kadar cesur adamların
sevginin yaratıcı gücü olan Rahman’a olan aşklarıyla kavuşabilirsiniz
ancak. O sevgiye ve özgürlüğe kavuşabilmenin yolu, köle olmadığınıza
inanarak attığınız ilk cesur adımla önünüze serilecektir. Bekleyerek o
hayale kavuşamazsınız. Ancak bilgiyle ve cesur adımlarla kavuşursunuz.
O bilgi ise Levh-i Mahfuz ile hepimize gelmiştir. Hepimize Selam ve sevgiyle.

4 Haziran 2013 Salı

Selam everyone,
Tek Tanrıya inandığını söyleyen herkes

O'nu doğru idrak etmeye çalışmalıdır.
Empati yapmak en iyi idrak yöntemlerinden biridir.
Öyleyse diyorum ki :
"Karşında gördüğün biri varsa O'nu anlayamıyorsun demektir"
İşte bu yüzden herkesi seviyorum.
Sadece rollere kızıyorum. Levh-i Mahfuz okuyorum

2 Haziran 2013 Pazar

  ALEM DEDİĞİN SENSİN
Ters dönecek her şey, yakın
Anlayıp tekle herşeyi ve arın
Dışında kalmayacaksın arşın

Dindir öfkeni ve sindir içindeki o taşı
Dökeceksen herkes için dök gözyaşı
Sindir o taşı, demir olsun
‘Ol’ de ‘Ruh’a emir olsun

Selam seninle ve sende.
Çıkar içinden artık Selamı
Es geçme sakın hiçbir canı

Öfkeye yer yok Arşta
İnsan ol da bak Arza
Tek Rabbi var her alemin
Dinleme sözünü el-alemin
Anla artık o Alem sensin
İn de o göklere yere insin
      DÜNYADA İMAN, AHİRETTE MEKAN 
Ters bakınca anlıyor insan. Daha doğmadığını anlıyor.Dünya’nın aslında mekan değil zaman olduğunu anlıyor. İçimizdeki şeytana tanınan bir zaman. İsimleri öğrenirken geçen zaman. Ahiret aslında gerçek mekan. O yüzden tersi doğru o sözün, DÜNYADA İMAN, AHİRETTE MEKAN. Mekin sahibi olan aslında mekan sahibi. Yani mümkün diyen, “Sur-a frekansına hükmedebilen İnsan”. Alem dediğimiz ise aslında her insan. Levh-i Mahfuz ile şükretmeye hazırlan ey insan. Nefis bir sürpriz geliyor. İLİM geliyor. Demir kütlesini merakla kütleye baktım elektro kitapta. Tıkladım yani arama kısmında. “Kütle dışarıdakileri iter, içeridekileri çeker” . Dışarıda kimse kalmayıncaya kadar kalbimizi genişlet ve tekvar suresine kavuştur Rabbimiz hepimizi. Selam hepimize.

1 Haziran 2013 Cumartesi

          KALBLER BİR
   Gücün dünyasından başka dünya bilmeyen bizler, güç için hep toplandık. 
Güçlü olmak için toplandık. Kimi zaman vahşi hayvanlardan, kimi zaman
vahşi insanlardan korunmak için toplandık. Savunmayı öğrenmek iken en
başta amacımız, sonraları yılanın başını küçükken ezeceksinlere dönüp
bizi de vahşetin parçası yaptı. Savunmak için savaşanın bile kirlendiğini;
ben Levhi Mahfuz’da Nasr suresinin tefsirini okurken gözyaşlarıyla anladım.
Hepimizin kalplerinin bir olduğunu ve kötünün sadece rol olduğunu
anladığımdan; iyi olmak için kötüyü ezmek gerekmemeli artık diyebiliyorum.
Ona iyi olduğunu hatırlatmak yetmeli 2. düzlemde. Muhammed savaşmak
zorunda kalmıştı çünkü insanlık 2.düzleme hazır değildi. Hala öyle mi?
buRAK da savaşmaya mı geldi. Eğer öyle ise, sevginin değil gücün dünyası
devam edecekse neden toplanıp güçlenmiyoruz? Yok , bitiş senaryosunda
yeniden savaş yoksa; rollerine köle olmuş kalplere sevgiyle nasıl dokunacağız?
Onları affedildiklerine nasıl inandıracağız? Görmeden inanmam diyenleri
inandırmak için sadece yazmak yetecek mi? Selam ve sevgiyle


Cevabım gayba iman etmekte gizlidir. Gayb tüm kalblerin aslında birbirlerine
görünmez bir bağla bağlı olduğuna iman etmektir. Bağ bilgisi kanıtlandığında
tüm ağ tek bir amaç için birleşecek ve varoluşa geçecektir. Ve o Alimdir
Hakimdir. Kalblerin açılıp bağlantının gerçekleşeceği o Fetih günü elbet
gelecektir...
     Rabbimizden hepimize yardım diliyorum. Selam, Rahmet ve Aşk ile,
     HBİL kBİL
Çıkmışım yola taş elimde
Savaşmak için kardeşimle
Beynim öfke salıyor dile
Kalbim diyor tevbe tevbe

Hem Kabilim ben, hem Habil
Doğru olan hangisi hadi bil
Dur düşün ve kendini bil
Cevap çoğul değil, tekil

Kabil bana buradan konuşur
Habil bana oradan konuşur
Kabil dışarıya bakar çok
Habil içeriden bakar tek

Kabil Habil’i suçlar ve ağlar
Habil Kabil için de ağlar
Bilsen ikisi de yanar
Tanrı ise hepsini sarar

Rüyaysa bu, gören kim
Söyle bana, kimsin kim
Öl ve doğ olur mu hiç
Sonsuzdan kaçılabilir mi hiç

Rabb rolü canlansın artık
Yıkılsın Rabb sanılan şeyhler
Açılsın artık tek başına hesap
Dökülsün her bir kalbden öz sözler

Anladım ben, işte anlam
Boşa değil her yaşam
Öğret de aşka koşam
Mahfuz toprağa doğam

Sıfırı öğret Rabbim bana
Kavuşayım aşkla sana
Yeni rüyamıza yolla beni
Kabusum girmesin oradan içeri
Kabilim kıssın orada sesini
     KIYAMET Mİ GEREK?

Anlamamız için illa kıyamet mi gerek? Evet. Gerek.
Gerekmese alemlerin Rabbi böyle bir kavram yaratmazdı.
Gerekmese pişman olmuş sözleri duymazdık Kur’an’da o gün.
Kimimiz bitmeyen dirilmelere inanır nokta koyamaz,

kimimiz bir kez dirilmeye bile inanmaz bu dünyada.
İlginç olan ise hepimiz yaşarız ölü ölü, doğmaktan habersiz.
İşte kıyamet, o kutlu doğumun haberinin geldiği gündür.
Herkesin birlendiği, nefeslerin kesilip birleştiği gündür.
Kızanın kendine kızdığını , vuranın kendine vurduğunu anladığı gündür.
Sevmeyi de sevilmeyi de içimizde yaşadığımızı dışarıda kimsenin
olmadığını anladığımız gündür.
O gün, hayal sandığımız Tanrı’nın Doğum Günüdür.
        BENİM DAVAM
    Karşıtlık içinde bir dünya dışarıda kaynarken, kardeşlik içinde bir rüya içimde yeşeriyor artık. Sadece bir kitap yüzünden üstelik. Ama ne kitap…
    O rüya için varım ben burada, anladım. Nasıl duracak bu vahşi çark artık biliyorum ve korkmuyorum. Hazırlanıyorum sadece ve güç topluyorum. Kalktığımda ayağa, ‘neden’ lazımdı ya bana; ölümüne emin olup iman ettiğim sağlam bir ‘neden’. O neden geldi işte şimdi bu kitapla. Değişmeye yeminliyim artık. Karşımda TEK olandan başkasını görmemeye yeminliyim. Herşeyin sahibi olan TEK’e eminim artık çünkü. Aşkla emin…
    Davam kendimleydi benim eskiden. Bir arayandım sadece. Kendimce düzeltmek için hep uğraşsam da çevremi; hiç aşkla başka bir davanın adamı olmamıştım düne kadar. Çünkü atılsam bir davaya ve kazansam, sadece kazananları yazan tarihçilerin dünyası olacaksa hala bu dünya; kazanamamışım demekti benim için. Çünkü ‘ben’ tekti ve ‘O’ hepimizdi. Öyleyse öyle bir davaya atılmalıyım ki ne kadar zor olsa da kazandığımda rakibim de kazansın ve artık rakibim kelimesi sadece neşeli biten oyunlarda kalsın. İşte o davamın adı İSLAM, LEVH-İ MAHFUZ İSLAM. Bir kere değil bin kere baş koyduğum, araya taraya bulduğum, bulunca içinde kendimi bulduğum, İSA ruhuna kavuştuğum, MUHAMMED’lerden biri olduğum biricik davam benim.
    Şimdi soruyorum kendime TEK’e böyle iman etmişken bu çokluğun içinde işim ne? Ya anlatmaya çalışırken öleceğim ya da Rabbime onun TEKliğine şahit olarak döneceğim. TEK AŞK ile hepimize selam olsun. Tüm dünyalar İSLAM dolsun.