23 Mayıs 2013 Perşembe

                YA EVRİM BİR SEÇİMSE…  
   Bilimin bahsettiği bilgi, deneyler ve sonuçları ile öğrendiğimizdir. Öğrendiklerimizin daima işe yaradığına şahit olmak ise bu bilgilere olan inancımızı pekiştirir. Görünen dünyada tüm bu gördüklerimiz bugüne aittir ve geçmişten gelenin bir evrimidir. Bu güncel bilgiler kanıtlamaktadır ki canlılığın evrimi kaçınılmaz bir akışla geleceğe ilerlemektedir. İnsan bu noktada iyi düşünmelidir.
   Yarının değişen şartlarının evrime zorladığı canlılardan biri de biz olabiliriz çünkü. Öyle ki yeni gelişen şartlarda öğrendiklerimizin işe yaramadığını görüp tüm bildiklerimize olan inancımızı da kaybedebiliriz. Evrimlerin tetiklendiği kırılma anlarıdır bu anlar. Hayatta kalabilmek için hazırlıksız yakalanmamamız şarttır bu anlarda. Bunun için: “Karada nefes almaya çalışan bir balığın çaresizliğini yaşamamanın tek yolu, denizden kafasını uzatmış bir yunusun cesaretini hayal edebilmektir ancak” diyebilmeli ve geniş düşünmeliyiz. Ya evrim aslında bir seçimse! İlerlemenin ya da geride kalmanın seçimi.   Her insanın yolculuğunda da iki kırılma anı vardır şüphesiz. Biri doğduğunda dünyayla tanışması diğeri öldüğünde ötesiyle tanışmasıdır. Doğum ve ölüm iki bilinmezdir insana ve her bilinmez gibi öğrenme hevesini ateşlerler. Bu hevesle çıkılan yolda, sadece buradaki yaşama inananlar laboratuvarlarda ölümsüzlüğün peşine düşerken, ötesine inananlar ise orada ölümsüz olacaklarını düşünürek burada sadece beklemeyi seçmişlerdir. Fakat kimse doğumun gizemiyle gereğince ilgilenmemiştir.
   Oysa neden doğduğunu bilmeden neden öldüğüne kızmak; sebebini bilmediğin bu rüyaya sıkıca sarılmak değil midir? Ya dünyaya olan bu bağlılığımız daha güzelini görmemizi engelleyen kendi kendimize vurduğumuz zincirimiz ise?   Burayı sadece bir durak zannedip bekleyenler ise bekledikleri geldiğinde onu tanımaları gerektiğinden ne kadar haberdar acaba. Rab kelimesinin bile anlamını bilmeyen ezberci eğitimin uyutulan bu kalabalıklarının ahiret hayalleri ne kadar da iyimser. Kıyamet bize gelmez diyen bu inananlar, söyledikleri bu sözün Kur’an’da kimler tarafından söylendiğinden de bihaberler üstelik.   Ötesine inanmayan ile ötesini yanlış anlayıp şaşıranların kendilerinden çok emin oldukları için fazla ilgi duymadığı mistik bilgiler kütüphanesi, ötesini gerçekten öğrenmeye odaklanmışlara hitap edebilmekte sadece. Ve bu kütüphanede saklı sırlar Levh-i Mahfuz’la açığa çıkarılmakta kat kat yazılmış Kur’an’dan günümüze bir bir.   Çocuk gibi olduk yeniden. Öğrenmeye doyamadığımız ne çok soru varmış meğer içimizde. O’na yakın olunca burasının ve orasının ayrı olduğuna bizi kim inandırabilir artık, aynılığın bilgisi bize gelmedi mi? Ve aynı iken ayrı sanılan bu dünyalar ya eşleşmek için gün saymaktaysa? Buradan ötesine inanmamak konusunda özgür olan her insan, iki tarafın buluşması gerçekleştiğinde hala inanmayabilir mi? Ya da ötesini yanlış anlayanlar yanıldıklarının farkına vardıklarında şaşırmayabilir mi? Ve bizler; hepimiz, bu yeni sebebin yaratacağı evrime ne kadar hazır olabiliriz gerçekten? Denedik mi hiç kafamızı birazcık sudan çıkarabilmeyi? İnsan sandığımız o Yunusun haberi bize gelmedi mi ya da 6 günün hala bitmediği?
   Şimdi duyguların anası rahmet kalbimize dolsun ve kalmasın başkasına yer. Ancak böyle olur bize cennet her yer. Hissedebilmeliyiz artık zerre zerre rahmeti. Üstelik bunu her durumdan bağımsız ve hızlı reflekslerle sunabilecek kadar da çok hissedebilmeliyiz. Böylelikle her halimizi sevebildiğimiz ruha kavuşup halden hale girebiliriz. Selam olsun Levh-i Mahfuz’dan hepimize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder