30 Mart 2014 Pazar

                           SİYASET-DİYANET / GÜÇ-SEVGİ
   Sessiz kalmadan hatalı gördüklerimi eleştirsem de oy vermeyişim demokrasiye inanmadığım için değil; demokrasinin hayata geçiş şeklinde gördüğüm eksikler nedeniyleydi. Üstelik hiçbir siyasi parti de bu eksikleri giderme çabası içinde değildi. Tutulmayan sözler de cabasıydı. Oy vermemek kısaca benim de diğer çoğu arkadaşım gibi bu düzeni protesto ediş biçimimdi. Şimdi ne değişti ve ben artık oy kullanmaya karar verdim biliyor musunuz?
   Çünkü artık anladım ki değişmesini beklediğim şeyleri değiştirecek olan sadece benim. Bunun için ilk önce değişmesi gereken o kişi de benim. Bu sebeple artık; kimsenin ayağa kalkmaya cesaret edemediği yerlerde bile ayağa kalkabilen o zorlu adamlardan olmayı seçeceğim. Bu benim Levh-i Mahfuz kitabını okurken yenilediğim kader inancım. Değişen ve netleşen inançlarım artık daha fazla oturmamı da yasaklamakta üstelik. Aktif olarak siyasete girme kararını verdim ve bu konuda netim. İnsanlığın ortak değerleri adına hepimiz için daha güzelinin olabileceğine inanıyor ve harekete geçiyorum. İlk hareketim önce “DUR” demek için yerel seçimde ilk kez oy vermek olacak. Sonrasında da olmasını istediklerim için aktif mücadele edeceğim. Yapabileceğim kadar doğru bir şekilde eşit bir sevgi dünyasına kavuşmak için hiç kimseden vazgeçip yüz çevirmeden hayal edip çalışacağım. “BEN” demeyi sevmeyen “HEPİMİZ” demeyi seven dostlar arıyorum. Belki onlar da beni arıyordur. Buluşabileceğimizi Gezi Parkındaki Ruh ile bir damlacık hissettim diyebilirim. Dünya değişecek şüphesiz ve bu kabus da bitecek hepimiz değiştiğinde. Hangi zihin yapısına “DUR” diyeceğime gelince…
   Din gücüyle siyasi güç ya da parasal güç elde eden tüm hırslı güçperestler. Siz dini bir araç, bir oyun olarak gördünüz. Para nasıl lazımsa güçlenmeniz için; din de bu sebeple lazımdı size o kadar. Hakimiyet arzunuza kurban ettiğiniz ruhunuzu parça parça ve yavaş yavaş güçlenmek için sattınız. Hangi yanlış zihin yapısı ve öğretiler sizi bu noktaya getirdi pekiyi biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Çünkü: Sizi kullananlara, karşı çıkamadığınız için sinsice kullanıldınız. Samimi olduğunuz inançlarınız sizi motive ediyor ve yönetiyor. Fakat o inançları siz sorgulayarak seçmediniz. Sadece samimiyetin yeteceği ve iyi niyetin yeterli olduğu yalanı öğretildi size. Kur’an’dan korkutularak da gerçeği görmeniz engellendi. Siz de bunları aklınıza ve kalbinize danışmadan kabul ettiniz. Çok kolay ve sorgulamadan kabul ettiğiniz için de bugün “Kabil” adıyla özdeşsiniz. Kabil’in yaptığı gibi cahilce kardeş kanı dökmektesiniz. Çünkü olması gerektiği gibi din; ne aklınızda, ne kalbinizde yer etmedi. Sadece dilinizde yer etti.
   Pekiyi ya din ciddi bir şey ise? Sandığınızın aksine mitolojik hikayeler ve hayallerden ibaret değil ise? Dünya’nın sadece bir savaş arenası olduğuna ve Allah tarafından karanlığa terk edildiğine iman etmeniz için uğraşanlar da sizi boş vaatlerle aldattılarsa? Ne olurdu haliniz hiç düşündünüz mü?
Karanlığın devam edeceğine olan bu inancınız ve umutsuzluğunuz; içinizde daima yanan o rahmet ışığını bulmanızı zorlaştırmış olabilir. Öbür dünyada cennet bekleyip durmayı bırakın artık ve içinize bir bakın. Yaptıklarınızın sonuçlarına bakın. Vicdanınıza bakın. Allah’ın o sonsuz ışığı dışarıda değil içeridedir çünkü ve gittiğiniz her yerde sizinledir bulduğunuzda. Yönünüzü gözden geçirmenizde yarar var bunun için. O ışık da her kişinin kendine özeldir unutmayın.
   Yanlış yapmış olduğunuzu anladığınızda da çok fazla üzülmeyin; sadece değişip vazgeçin. Güzel yeni işler ile sırtınızdaki yüklerinizden hızlıca özgürleşin. Hadi bakalım, derin düşünceler ile ödenen bedeller ile ışığınızı, ruhunuzu karanlıktan geri alın şimdi. Unutmayın ki ben de, o da ve hepimiz de aynı şey için buradayız. Ruhumuza kavuşabilmek için buradayız. Ruhbul felsefesi ile buluşup gerçeği bilen Habil’e özdeş olmanın vakti gelmedi mi hepimiz için? Hepimize Selam ve sevgiyle,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder