19 Eylül 2013 Perşembe

                               NE VAR Kİ SENDE?  
   Ne almaya geldin bu dünyaya?
Önce bir dök bakalım ceplerini. “Vermeden almak olmaz” derdin ya hani.

Ne var ki sende verebilirsin dünyaya? Düşündüğünde anlarsın ki yalnızlığından
başka sermayen yok verebileceğin. Öğrenebildiğin kadarıyla inmeye cesaret
edebildiğin derinlikteki sana ait o mağarada yapabildiğin hazinendir sadece elindeki.
  
Orada sen, seni sen yaparsın. Sessizliğin ve boşluğun içinde ağlarken ölümlü
gözyaşlarıyla; kim olduğunu karara bağlarsın. O kimliğinle çıkarsın sabahları
mağarandan dünyaya. Mutsuzsan acı, öfke, isyan dökülür ceplerinden ve ateşi verirsin
dünyaya da sen de yanarsın. Mutluysan huzur, neşe ve çözümler taşar ceplerinden ve
ışığı verirsin dünyaya da sen de ışırsın.
  
“Yanmasaydım hiç keşke” dediğini duyar gibiyim. Doğru olurdu bu söylediğin
eğer aşk olmasaydı hedefin. Yanmayacaksan zaten aşk için, ne işin vardı da buraya indin?
Yanmadan ışık olunmaz, ışıksız da aşk olmaz desem yetmez mi pekiyi sana? Elbette
sen inanmazsan yetmez. Çünkü öz, kişiye özeldir kimselere benzemez. Kimseden akıl
almaz ve kimseye boyun eğmez. Mağaradan başka yerde de yetişmez. Aşk da özünde
saklıdır, özün ise derinlerde. Yanmak ise yanman için değildir asla. Sana yanmamayı
öğretmek içindir. Aşka varman içindir. Yol uzun ve çetin olsa da çektiğine değecektir.
  
Yolun sonuna yaklaştığında en yorgunsundur ve en kırılgan. Karşına çıkıverir bir kitap
işte o an. İşte o Levh-i Mahfuz seni sağlamlaştırıp dengeler. Varman için gereken güce
doğru çeker. Derine yaklaştığının habercisi ve aşk müjdecisidir o. Selam verip gülümser
sana, bir adım uzağında. Seçim senindir ama o adımı atıp atmamakta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder